25 Kasım- Kapitalist Şiddete Karşı Sosyalist Feminizme İhtiyacımız Var!

Views 880
Okuma Süresi14 Dakika

ISA’nın Uluslararası Kadın Bürosu tarafından yapılan açıklama

25 Kasım, Mirabel kız kardeşlerin Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo askeri diktatörlüğü tarafından öldürülmesinin ardından 1981 yılında ilan edilmiş Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Son Verme Günüdür. Biz sosyalist feministler için, kadına yönelik şiddete son verilmesi için mücadele, antikapitalist bir mücadele olmalıdır. Şiddet ancak kadının daha aşağı, daha kırılgan ve sonuçta daha az “insan” olduğu fikrini / imajını meşrulaştıran bir toplum modeli tarafından beslendiği için mümkündür. Bu bizi şaşırtmıyor, çünkü kapitalizmin “geleneksel” aileyi ayakta tutması ve kadınların ücretli ve özellikle de ücretsiz işlerini sömürmek için rol modelleri olması gerekiyor; ve kapitalizm bu sistemi sürdürmek adına her türlü şiddeti haklı çıkarmak için, onları daha savunmasız olarak tanımlayarak parçalanmalar yaratmalı ve insanları hiyerarşik olarak sıralamalıdır.

25 Kasım arifesinde Hindistan, Türkiye, Polonya, İrlanda ve diğer ülkelerde kadınlara yönelik saldırıların yanı sıra onlara karşı toplu mücadeleyi görebiliriz. Hindistan genelinde protestolar, Uttar Pradesh’te genç bir Dalit kadının toplu tecavüze uğrayarak acımasızca öldürülmesiyle ateşlendi. Polonya’da, 24 Ekim’de, arka arkaya gelen bir dizi protestodan sonra, kadınlar kürtaj kısıtlamasına karşı bir grev düzenlediler; bu, pratikte yasal kürtajların % 98’ini engelleyerek, kadınların zaten kısıtlanmış olan bedenleri hakkında karar verme haklarının ihlaline karşıydı. Bu hareket, Polonya’da on yıllardır genç kadınların önderliğindeki en büyük protestoları örgütledi; her cinsiyetten işçi sınıfını harekete geçirdi ve ilham verdi.

İrlanda’da, bekar annelerin çocuklarını kilise tarafından ellerinden alınması skandalı kısa süre önce ortaya çıktı; sadece 30 yıl önce (1980’lerde) yüzlerce bebek alındı. Bu suçu ispatlayan rapor Ekim ayında sunuldu. Bütün bunlar sadece dünya çapında kadına yönelik şiddete son verilmesi için örgütlenmenin ne kadar acil olduğunu gösteriyor!

Kapitalizm bir kriz sistemidir

Kapitalizm salgına en büyük bedeli işçilere ve fakirlere ödeterek ve kadın haklarını yıllarca, belki on yıllarca geri çekmeye çalışarak yanıt verdiğinden, kapitalizmin barbarlığı salgınla birlikte her zamankinden daha açık hale geldi. Kadın haklarındaki bu büyük gerileme tehdidi, bize uzun zamandır kadınların sistem içinde ilerleyerek kademeli bir değişim elde edebileceklerini söyleyen kapitalizm yanlısı kurumlar tarafından bile kabul ediliyor. Tek başına bu bile, kapitalizmi lanetlememize yetecek bir gerekçedir.  

2020’nin ikinci çeyreğinde dünya ekonomisi yüzde 10, dünya ticareti yüzde 27 düştü. Tüm dünyada kaybedilen ücretli çalışma saatlerinin sayısı 500 milyon tam zamanlı işe karşılık geliyor. Aynı zamanda, çoğunlukla kadınların çalıştığı ücretsiz saat sayısı evde eğitim ve aşırı yoğun sağlık sistemi nedeniyle arttı. Covid krizinden en çok etkilenen sektörlerde yüksek oranda kadın işçi (perakende, konaklama vb.) bulunduğundan, kadınların işleri özellikle savunmasız durumdadır. Yeni sömürge dünyasında, kadınların çoğu yasal olmayan bir ekonomide yasal sosyal veya sağlık koruması olmadan çalıştığı için durum daha da vahimdir ve kriz ve pandeminin birleşimi, tüm kadınların durumunu çok daha tehlikeli hale getirmiştir. Daha fazla şiddet ve tacize maruz kalmak dahil.

Politikacıların korona kriziyle başa çıkma şekli nedeniyle, dünyadaki aç insan sayısı bu yıl ikiye katlanıyor. Zaten birkaç yıl önce, dünyadaki aç insanların sayısı yeniden artmaya başlamıştı ve yakında bir milyar insana ulaşacak. Mülteci sayısı da şimdi her zamankinden daha fazla artıyor. Yeni sömürge dünyada yiyecek ve su bulmaktan sorumlu oldukları ve insan ticareti mağdurları olan en savunmasız mülteciler oldukları için yine bu artıştan en çok etkilenen kadınlar olacak.

Sadece sosyalist bir toplum için mücadele bize bu sapkın mantığın üstesinden gelmek ve kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırabilecek yeni sosyal ilişkiler inşa etmek için gerekli koşulları sağlayabilir. Bunun için birlikte savaşalım!

Salgın ve şiddetin ortaya çıkarılması

Salgın, kadınların direnişin ön saflarında olduğu tezimizi güçlendiriyor. Resmi veriler, kadınların dünya çapında sağlık çalışanlarının üçte ikisinden fazlasını oluşturduğunu göstermektedir. Pek çok ülkede, hemşirelik ve bakım işleri çoğunlukla siyahlar ve göçmenler ve yerli halk gibi diğer savunmasız kadınlar tarafından üstleniliyor.

Krizler sırasında aile içi şiddetin arttığı iyi belgelenmiştir. Kapanma dönemlerinde, kadınlar ve diğer istismar mağdurları, davranışlarını daha kolay izleyebilen ve destek arama girişimlerini önleyebilen istismarcılarla daha yakın temasa geçmeye zorlanıyor. Pandemiden önce var olan uygun fiyatlı konut ve sosyal hizmet eksikliğinin daha da ölümcül etkileri söz konusu. Kadınlar pandeminin etkisini işte ve evde “şiddetli bir şekilde” hissediyor.

Dünya Bankası’nın Ekim 2020’de dünyayı kadına yönelik şiddete karşı uyarması hem trajik hem de ilginçtir. Çünkü bu uyarıyı yapanlar aynı zamanda paradoksal olarak, daha fazla kemer sıkma, sağlık, eğitimde kesintiler üretenlerin ve tam da pazarın merkeziliği ve ticari çıkarlar nedeniyle dünya çapında bir pandeminin kontrolünün olmamasından sorumlu olanların kurucu bir parçasıdırlar.

Kadına yönelik şiddete her gün izin veren ve bunu sürdürenlerin eliyle kadına yönelik baskının çözülebileceğine dair hiçbir yanılgıya sahip olamayız. Pandemi ile kapitalizm çıplak kaldı. Şiddet, saldırganlık vakalarının artması ve kadınlarda, özellikle de çalışan kadınların ruhsal hastalık vakalarındaki artış, bu sosyal sistemin çoğunluk için güvenli bir yaşam sağlayamayacağının kanıtıdır. Liberal, kapitalizm yanlısı feminizmin de kadına yönelik şiddet konusunu ele aldığını biliyoruz. Sorunun daha geniş kabul görmesini memnuniyetle karşılarken, aynı şiddeti yaratan ve artıran politikalardan aynı liberal, kapitalizm yanlısı güçlerin sorumlu olduğunu da anlıyoruz. Bu nedenle, bu soruna karşı mücadelede bizim müttefikimiz değil, sorunun bir parçası.

Sayılar korkutucu

Birleşmiş Milletler (BM) verileri, 2019 yılında dünya genelinde kadınların % 17,8’inin fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor: 5 kadından 1’i yalnızca geçen yıl bir eşi, eski partneri veya ailesinden biri tarafından şiddete maruz kaldı. Şiddet, fiziksel, psikolojik, cinsel, duygusal her türlü saldırganlık olarak anlaşılmak kaydıyla…

İş, ekipman ve kamu hizmetlerinin eksikliğine eklenen tecrit ile şiddet vakaları patladı. Karantina, birçok kadını her gün saldırganları ile birlikte yaşamaya zorladı. Brezilya’da, aile üyeleri gibi faillerin% 76’sından fazlası mağdur tarafından tanınıyor. Karantinada şiddetin artması sadece Brezilya’daki bir sorun değil. Aile içi şiddet yardım hatlarına yapılan çağrıların sayısı, karantina sırasında dünya çapında fırladı. Örneğin İtalya’da% 161’lik bir artış; Arjantin’de % 30; Brezilya’da % 40; İngiltere’de % 65; Tunus’ta % 500’lük bir artış söz konusu oldu.

Bu sadece aramalardaki artış değil, gerçek şiddetteki artış. Fas’ta Ennakhil Dinleme Merkezi ekonomik şiddetin % 60, psikolojik şiddetin % 55 arttığını bildirdi. Irak’ta Kadın Özgürlüğü Örgütü (OWFI), karantinadan bu yana, özellikle genç kadınlar için başvuruların ikiye katlandığını bildirdi. İşgal altındaki Filistin topraklarında Kadın Hukuki Yardım ve Danışmanlık Merkezi, özellikle kentsel, kırsal alanlar ve mülteci kamplarında olmak üzere sosyal ve hukuki istişarelerde % 75’lik bir artış bildirdi. Yiyecek kıtlığı ve işsizliğin doğrudan bir sonucu olarak duygusal, psikolojik ve ekonomik şiddet artıyor. Honduras’ta kadın cinayetlerinde bir artış oldu ve günlük yaşamın askerileştirilmesi, polis yetkilileri tarafından, özellikle aileleri için yakacak odun ve su toplamak için evden ayrılan kadın ve kız çocuklarına daha fazla baskı uygulanması anlamına geliyor.

Her ülkede şiddet artıyor

İrlanda’da Nisan-Mayıs 2020 arasındaki ilk karantinalar sırasında rapor edilen aile içi şiddet % 30 arttı. Bu, son derece şiddetli ve korkunç bir dizi cinayetle de iç içeydi. Özellikle 30’lu ve 40’lı yaşlarındaki kadınlar ve yaşlı kadınlar etkilendi. Cinsiyet şiddeti ile ilgili hizmetler tarihsel olarak göz ardı edildi ve yetersiz finanse edildi – 2020’de tazı yarışları için ayrılan bütçe finansmanı, aile içi şiddetle mücadele eden tüm hizmetlerin finansmanı kadar büyüktü! Bu, kadınlar için büyük bir kriz yarattı – kadınların taciz içeren bir ilişkiden kaçmasına destek olacak kapasite söz konusu değil. Şu anda ikinci bir karantina olduğu için, bu durumun daha da kötüleşmesi bekleniyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, aile içi şiddet raporları hızla arttı ve kürtaj hakları geri çekiliyor, bu arada kadınların hem temel işçi olma hem de işten çıkarmalarla karşılaşma olasılığı daha yüksek. Bu, çocuklar okuldan evde kaldıkça artan ev işi ve çocuk bakımının büyük kısmını üstlenen kadınlara ek yükler anlamına geliyor.

İsveç’te Nisan ayında kız ve gençlik sığınma evlerine başvuranların sayısında yüzde yirmi ile kırk arasında bir artış oldu İlkbaharda polise bir önceki yıla göre daha fazla partner şiddeti bildirilmedi, ancak bu sonbaharda kadın istismarı suçunda daha hızlı bir artış olduğu görülüyor.

Brezilya’da kadına yönelik şiddet katlanarak arttı. Çevrimiçi uygulama sistemi aracılığıyla şiddet vakalarının bildirildiği Mayıs ayına kadar bir yılda % 450 artış gösteren bir mağazanın kayıtları var. Nisan ayında salgının başlangıcında kadın cinayetlerinin sayısı % 22 arttı.

Birleşik Krallık’ta ‘normal zamanlarda’ haftada iki kadın şimdiki veya eski bir partneri tarafından öldürülüyor. Ulusal karantinanın ilk yedi haftasında 26 kadın ve kız çocuğu ailelerinden biri tarafından öldürüldü. Ama hükümetin Aile İçi İstismar Ulusal Gözetim Grubu, pandeminin başlangıcından bu yana bir kez bile toplanmadı, bu da aile içi şiddetteki büyük artışın ciddiye alınmadığını gösteriyor. Bunun yerine, posta işçilerinden ve teslimat şoförlerinden istismar “belirtilerini kontrol etmelerini” istediler ve bunu yapmak için işçi istihdam etmeyi gerekli görmediler!

Sağlık sisteminin aşırı yoğunlaştığı pek çok ülkede, kadınların güvenli olmayan, pahalı bir DIY kürtajı veya istenmeyen bir çocuğa sahip olma arasında “seçim” yapmak zorunda kalması nedeniyle kürtaj “gerekli” tıbbi tedavi olarak değerlendirilmedi. Bazı ülkelerde kürtaj haklarına yönelik saldırıya ek olarak, bu, kadına yönelik başka bir devlet şiddeti düzeyidir.

Neo-kolonyal kapitalizm ve emperyalist kurumlar tarafından suistimal: en savunmasızlara karşı daha fazla şiddet

29 Eylül’de, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) çalışanlarının Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki (DRC) 2018 Ebola krizine verdiği yanıt sırasında cinsel istismarını detaylandıran bir rapor yayınlandı. WHO ile birlikte ALIMA, UNICEF, IMC, World Vision, OXFAM, Doctors Without Borders gibi diğer kurumlar ve STK’lar suçlanıyor. Rapora göre birçok yerli kadın, iş ve yemek karşılığında seks yapmaya zorlandı.

Kadınların pandemiler tarafından ağırlaşan savunmasızlığı, nihayetinde iktidardakiler için bir pazarlık kozu olarak kullanılır: ister erkekler, ister kurumlar, ister ülkeler, istismar ve şiddet durumlarını istismar ederek çıkarlarını güvence altına alırlar.

Bu skandal, yeni sömürge ülkelerdeki emperyalist çıkarlarla bağlantılı bu tür kurumların, sömürgecilik, kontrol ve iktidar ilişkilerini güçlendirici rollerini göstererek kurbanlara sözde sosyal yardımın saçmalığını ortaya koyuyor. Bu unsurlar sadece kadın bedenine yönelik şiddeti pekiştiriyor.

Sorunları teşhis etmenin ötesinde, işçi sınıfı kadınları için güvenliği ve daha iyi yaşam koşullarını garanti edemeyen bu tür örgütlerin sunduğu yanlış çözümleri reddetmeliyiz, bunun yerine temel taleplerden sadece bazıları olarak bu ülkelerin borçlarını iptal etmek, emperyalistleri durdurmak, sömürü ve örneğin gıda üzerindeki devlet sübvansiyonlarını azaltma baskısına karşı mücadele edenlerle saf tutmalıyız. 

Milliyetçilik ve gerici saldırılar: kadına yönelik şiddetin yeni yüzü

Küresel durumun ve ABD / Çin ticaret savaşının bir sonucu olarak tüm dünyada milliyetçilik yükselişte. Sağcı popülist liderler ve Trump, Bolsonaro, Erdoğan, Putin, Xi Jingping ve diğerleri gibi nefret dolu politikacılar cinsiyetçi görüşleri destekliyor. Kürtaj hakkına (ABD, Polonya, Slovakya vb.) yönelik ciddi kısıtlamalar veya tehditler ile birlikte, bedeni üzerinde karar verecek olanın kadının kendisi olmaması gerektiği fikri öne sürülmektedir. Böylelikle kadınlar daha az değerli kılınır. Bu fikir, toplumdaki konumu zayıfladıkça ve şiddet uygulayan erkeklere yeşil ışık yakıldığı için kadına yönelik şiddetin artmasına da yol açacaktır.

Bu aşırı sağcı hükümetler, haklarımıza karşı bir savaş düzenlediler. Otuz iki ülke kürtaj haklarına karşı bir lig kurdu. Bunların arasında ABD, Brezilya, Mısır, Endonezya, Pakistan, Polonya ve Macaristan da var. Bu, dünyadaki kadın mücadelesi dalgasına açık bir cevap ve kapitalist devletin şiddetinin bu sistemin egemenliği ve kontrolü stratejisi olmaya devam ettiğinin kanıtıdır. Polonya işçi sınıfı örneğini takip etmemiz ve daha çok mücadele ile karşılık vermemiz gerekiyor.

Bir çıkış yolu olarak toplu mücadeleler ve örgütlenme

Pandemi henüz bitmedi! Ve yeni sömürge ülkelerin bir bölümünde, özellikle Latin Amerika ve Hindistan’da, enfekte kişilerin sayısı ve kadınlara yönelik şiddet artmaya devam ediyor.

2016-2020 yılları arasında, bizi çeşitli şekillerde etkileyen cinsiyetçiliğe karşı çoğu genç kadınların öncülüğünü yaptığı sokaklarda gelişen büyük mücadelelere tanık olduk. Bu mücadele ve direniş enerjisi yok olmadı. Pandemi, zaten çok zor olan somut bir durumu daha da kötüleştirdi ve şimdiden binlerce kadını sokaklara döktü.

Bu barbarlık ve şiddet dalgasından etkilenen başta işçi sınıfından kadınlar olmak üzere binlerce kadının hayatını savunmak için bu direnişin yeniden ele alınması gerekecektir.

23 Ağustos’ta İsrail’de 16 yaşındaki bir kıza yönelik acımasız toplu tecavüze karşı feminist bir grev düzenlendi ve greve binlerce kişi katıldı. Gösteriler 20-23 Ağustos tarihleri ​​arasında gerçekleşti ve gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Göstericiler hem Tel Aviv’de hem de Hayfa’da kendiliğinden bir yürüyüşe katılırken birkaç yol kapatıldı. Gençler ve kadınlar bu girişimlerde en aktif olanıydı: çoğu kişi ilk kez bir mücadelenin içindeydiler.

#Metoo tüm dünyaya yayıldığında, cinsiyetçiliğe karşı hareketler olmasa bile birçok ülkede cinsel istismar tartışmalarında büyük bir etkisi oldu. Örneğin, Danimarka’da Amerikalı film yapımcısı Harvey Weinstein’ın hapis cezasına çarptırıldığı ve rıza, istismar ve kadın haklarıyla ilgili kitlesel tartışmayı başlatan yılın başına kadar çok sınırlıydı. Ekim ayının başından beri ülke çapında bir #metoo hareketi yayılmaya başladı. Hem film endüstrisinde, hem siyasette hem de diğer pek çok alanda kadınlar öne çıkıyor ve maruz kaldıkları tacizleri anlatıyor. Binlerce Danimarkalı, birkaç farklı sektördeki işyerlerinde cinsiyetçiliğe dikkat çeken bir dizi farklı dilekçe imzaladı.

Dünyanın pek çok yerinde güvenli çalışma koşulları ve ücret artışları için mücadele eden sağlık çalışanları, özellikle de kadınlar tarafından grev patlak verdiğini gördük. Nijerya’da yüzbinlerce kişi polis şiddetine karşı savaşmak için sokaklara döküldü. Tüm bu eylemlerde kadınlar gösterilerin ön saflarında yer aldı.

Şiddete son vermek için sosyalist program

25 Kasım’ın küresel temalı resmi BM kampanyası “Orange the World: Fon Ver, Yanıt Ver, Önle, Topla!” İnsanlardan turuncu giymelerini ve pencerelerine turuncu posterler asmalarını istiyorlar. Kadın hizmetlerinin hükümetin Covid teşvik paketlerine dahil edilmesi için fon sağlanması, temel hizmetlerin sürdürülmesiyle artan şiddete bir yanıt, şiddeti önleme tutumları üzerine bir kampanya ve bunun ne kadar kötü olduğuna dair veri toplama çağrısında bulunuyorlar! Bunun yeterli olmadığını söylemek yetersiz bir ifade olur.

Kapitalist hükümetlere, hatta STK’lara ve liberal kampanya gruplarına güvenemeyiz. Bu krizde kadınların hayatlarını kurtarmak için gerekli olan hizmet ve desteği kazanmak için, işçi sınıfının ve her cinsiyetten fakir insanların kitlesel hareketine ihtiyacımız var.  

Sosyalist feminizm perspektifinden ISA, tüm kadınları, hayatlarımızın savunulmasını sağlayan politikalar ve acil eylemler etrafında bir uluslararası mücadele ve eylemler ağı oluşturmaya çağırıyor.

Bizler, ‘eski normale’ dönüş için savaşmıyoruz çünkü bu da dayanılmazdı. Sadece acil duruma odaklanan taleplerin ötesine geçmeli ve uluslararası kitleler için yeni bir gelecek için savaşmalıyız.

Bu mücadelelerin örgütlenmesinin ortaklaşa, kollektif ve uluslararası olarak gerçekleşmesi gerekiyor. Kapitalizmin her ülkede örgütlenme ve tepki düzeylerindeki farklılıklara rağmen, bizi istismar eden sistemin aynı olduğu yadsınamaz. Dünyanın her yerinden kadın işçiler ve gençler, baskıya bir son vermenin tek yolu olarak güçlü bir anti-kapitalist mücadele inşa etmelidir. Şiddete karşı aktif olan tüm kadınlara, hükümetlere hitap etmekten daha ileri giden bir program önermeyi rolümüz olarak görüyoruz: Doğrudan sorunun kalbine – kapitalist sisteme – vuran bir program öneriyoruz. Geçmişten gelen tarihsel deneyimler, bize hiçbir kapitalist ülkenin, işçi sınıfından kadınların talepleri açısından 1917 Rus Devrimi ile elde edilenler gibi ilerlemeleri sağlayamadığını kanıtlayabilmiştir.

Sosyalistler, bunun gibi yoğun kriz anlarında, acil önlemleri, düzgün bir yaşam sağlayamayan bu baskıcı ve sömürücü sistemden gerçekten kopabilecek bir hareket inşa etmemizi sağlayacak mücadeleler ve taleplerle birleştirmemiz gerektiğini düşünüyor.

Bu nedenle, bu 25N’de, kadına yönelik şiddete son verilmesi için savaşmanın bir yolu olarak sosyalist feminist bir hareketin inşası ve Enternasyonal Sosyalist Alternatif için mücadele çağrısında bulunuyoruz!

● Ni Una Menos — Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz – cinsiyet şiddeti nedeniyle daha fazla hayat kaybına son; artık akıl sağlığımız veya fiziksel sağlığımız zarar görmemeli. İşyeri, ev, okullar ve üniversiteler, devlet kurumları, sokakta ve çevrimiçi olmak üzere her türden ve gerçekleştiği her yerde toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti, tacizi ve istismarı sona erdirmek için mücadele ediyoruz.        

● Politikacılar bankaları ve şirketleri kurtarıyor ama kadınların hayatları feda ediliyor. Bu şiddet salgını acil durum önlemleri gerektiriyor. Kadınlara yönelik şiddetle mücadele için kamu harcamalarında acil bir artışa ve hükümet politikalarının geliştirilmesine ihtiyacımız var. Bu, şiddet durumlarında kadınlar ve çocuklar için sığınma evleri ve ağların inşasını ve ihtiyaç duyan herkesin yerel olarak erişebileceği özel aile içi şiddet ve cinsel şiddete karşı koruma hizmetlerini içermelidir. Akıl sağlığı hizmetleri, mağdurların ihtiyaç duyduğu danışmanlık ve terapiye yerel erişimin yanı sıra, özel psikolojik değerlendirmeler ve failler için tedaviyi içermelidir. Bağımsız bir yaşamı mümkün kılmak için herkesin yaşayabileceği bir ücret ve garantili bir iş olmalıdır.       

● Koronavirüs, herkesin refahını birinci öncelik olarak koymanın temel ihtiyacını öne çıkardı. Kamu hizmetlerinin muazzam genişlemesini finanse etmek için kapitalist elitin zenginliğini değerlendirmemiz gerekiyor; bunları ücretsiz sağlık hizmetinden ücretsiz çocuk bakımına kadar hizmetler için kullanmalıyız. Yapılması gereken çok iş varken kitlesel işsizlik için hiçbir neden yok. Ücretlerde bir kesinti olmaksızın kısaltılmış çalışma günleri, artan refah ve yeşil ve sosyal olarak yararlı işlerin yaratılmasıyla işsizlik sıfıra indirilebilir.      

● Kimse aç kalmamalı. Tarımın yeniden planlanmasına yönelik ilk adım olarak, açlıkla mücadeleye yönelik acil bir plan için – yerel toplumların, işçi örgütlerinin, yoksul ve küçük çiftçilerin kontrolü altında yeniden düzenleme yapılmaı. Hastalık ve açlık yaratan zararlı kapitalist üretim yöntemlerine son verin ve doğayla uyumlu ortak mülkiyetli bir tarım inşa edin.      

● Çalışanların enfeksiyonun yayılmasına, cinsel tacize ve strese karşı güvenli işyerleri olmalıdır. Güvenli istihdam, işçilerin sağlık ve güvenlik sorunları üzerinde kontrolü ve iş stresini azaltmak için personelde artış gerektirir.      

● Gerçek kira kontrolleri ve toplu konut inşası – herkesin güvenli, uygun fiyatlı ve huzurlu bir eve sahip olma hakkı vardır.      

● Rıza odaklı ilerici, yaşa uygun, LGBTQ kapsayıcı, cinsellik ve ilişki eğitimi ile ücretsiz, kaliteli, kamusal, laik eğitim.      

● Doğum kontrolü ve kürtaja ücretsiz ve kolay erişim.      

● Sendikalar ve işyeri temsilcileri sendikalaşmak, güvencesiz çalışmaya son vermek için, tüm işçiler için geçim ücreti ve işyerinde cinsel tacize karşı mücadele etmek için gerçek bir mücadele vermelidir – böyle bir hareket herkesle mücadelede başı çekebilir. birleşik bir işçi sınıfı mücadelesi inşa etmek için cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı, ırkçılık, homofobi ve transfobinin her türlüsüne karşı da birlikte mücadele!.      

● Mahkemelerin cinsiyetçiliği, ayrımcılığı ve mağdur suçlamasını yeniden üretmesine son verin. Mağdurlar ve faillerle temasa geçen devlet ve sosyal yardım servisinin her birimi, cinsiyete dayalı şiddet konusunda ve şikayetçi ve mağdurlara saygılı davranılmasını sağlamak için eğitilmelidir.      

● İşçi sınıfı tarafından, aşağıdan demokratik olarak yönetilen bir devlet için mücadele ediyoruz, egemen sınıfların lehine mevcut önyargıyı ve devlet ve yargı sistemlerinde ırkçılık, cinsiyetçilik ve ayrımcılığın varlığını kesin olarak ortadan kaldırmak istiyoruz.      

● Devletlerin ve dinlerin, kadınların ve LGBTQ’lerin birçok ülkedeki kürtaj haklarına yönelik saldırılar gibi, bedenlerinin kontrolünden mahrum bırakma girişimlerine, tüm işçi sınıfının derhal ve kitlesel bir yanıt vermesi için.      

● Kadın bedenlerinin nesneleştirilmesine karşı mücadele edin ve cinsiyetçi reklamlara son verin – medyanın demokratik kontrol altına alınması gerekiyor.      

● Demokratik sığınma hakkı için savaşı sona erdirin ve iklim adaleti için mücadele edin – ırkçı göç politikalarına son verin.      

● Demokratik kamu mülkiyeti ve ekonominin, kâr değil, insanların ve gezegenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik demokratik sosyalist planının bir parçası olarak, ekonominin temel kaldıraçlarının, ana servet ve kaynakların işçi sınıfının kontrolü.      

● Ekmek için savaşıyoruz ama aynı zamanda güller için de … – kadına yönelik cinsiyetçiliğin ve şiddetin gerçekten geçmişte kaldığı bir sosyalist toplum için – Sınıf ayrımından, baskıdan, savaştan ve şiddetten arınmış bir sosyalist dünyada, kaliteli bir yaşam standardı hakkı ve yaşamdan zevk alma özgürlüğüne herkes sahiptir!      

Açıklamanın İngilizce orijinali

https://www.rosainternational.org/
Previous post Etiyopya Savaşa Gömüldü |Per-Ake WESTERLUND
Next post RCEP: Dünyanın En Büyük İşçi Karşıtı Ticaret Anlaşması İmzalandı |Kirk LOENARD

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.