Türkiye’de ne zaman Kürtlerin ulusal demokratik hak talepleri söz konusu olsa en vasat demagojiyle, Kürtlerin Türkiye’de her şey, hatta Cumhurbaşkanı bile olabileceğiyle yanıt verilir. Buna karşın Kürtler de “Türkiye’de Kürtler her şey olabilir, fakat bir tek Kürt olamazlar” derler. Amedspor’un (Amed SK) uğradığı saldırılar ve ayrımcılık bu gerçeğin futboldaki bir başka yansımasıdır.
Kürtlerin kendi başkentleri olarak gördükleri Diyarbakır, son birkaç on yıldır aldığı göç ile birlikte 2 milyona yakın nüfusu olan bir metropol. Şehrin Kürtçe orijinal ismi Amed ve Kürtler kendi aralarında bu şekilde ifade etmeye özen gösterir. Bu onlar için aynı zamanda politik bir duruşu da ifade ediyor. Bu yüzden tam adı Amed Sportif Faaliyetler Kulübü olan fakat herkesin Amedspor demeyi tercih ettiği futbol kulübü ister istemez bir kulüpten daha fazlasına tekabül ediyor. Amedsporun bu spesifik konumu aynı zamanda gerek rakip takım taraftarları tarafından uğradığı ırkçı ve milliyetçi saldırıların, gerekse de kurumsal ayrımcılığın nedeni.
Süper Toto 2. Lig Beyaz Grup’ta oynayan Amedspor’un uzun bir isim tarihi var. İlk olarak 1972’de amatör ligde mücadeleye başlayan Turan Gazozları sponsorluğunda Melikahmet Turanspor ismi, bu firma sponsorluktan çekilince 1985’te Melikahmetspor olur. 1990’da Diyarbakır Belediyesi’nin takımı satın almasıyla Diyarbakır Belediyespor olarak değişen takımın ismi kentin büyükşehir statüsü kazanmasıyla birlikte 1993’te Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor olarak bir kez daha değişir. Fakat 1999’da takımın adı, gelir kaygıları nedeniyle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi DİSKİspor (Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) adını alır. 2011 yılında ismindeki DİSKİ tekrar atılarak Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor ve nihayet Temmuz 2015’te son hali olan Amed Sportif Faaliyetler Kulübü olur.
Fakat kulübün Kürtçe bir isim alması daha önceki isim değişiklikleri kadar rahat gerçekleşmez. Aslında Kulüp isim değişikliği kararını 2014’te alır. Bunun için de 2010 yılından itibaren Diyarbakır amatör liginde mücadele veren Amedspor adıyla bir takım, Diyarbakır Büyükşehir Belediyespor’un bu ismi kullanabilmesi için kendi ismini Amidaspor olarak değiştirir. Fakat buna rağmen TFF (Türkiye Futbol Federasyonu) bu ismi başta onaylamaz. Kulübün yöneticilerinden olan Nurullah Edemen’in şu ifadesinden, TFF’nin tamamen politik bir tutum olan tavrının bazı ödünler vermek zorunda kalınarak değiştirilebildiğini gösteriyor:“Biz 7 Temmuz’daki kongrede kulübümüzün ismini ‘Amed Sportif Faaliyetler Kulübü’, kısaltmasını da Amed S.K. olarak değiştirdik. Bu yöndeki talebimiz TFF tarafından kabul edildi. Renklerimizi de sarı yeşil kırmızıdan yeşil kırmızı beyaza çevirdik. Bu nedenle logodaki sarıyı çıkartıp yerine beyaz koyduk. Bu konuda kesin mutabakata varıldı.”
Ne var ki kulübün Kürtçe isminden dolayı yaşadığı macera kolay bitecek gibi değil ve büyük ihtimalle Türkiye’deki Kürt sorununun durumuyla paralel gelişecek. Nitekim 2016 yılının sonuna doğru hükümet tüm Kürt illerinde DBP’li (Demokratik Bölgeler Partisi) tüm belediye başkanlarını tamamen anti demokratik bir şekilde görevinden uzaklaştırdı ve birçoğunu da hukuksuz bir şekilde tutuklattıktan sonra bu belediyelere kayyum atadı. Bu baskı dalgasının sonucunda tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın yerine atanan devlet görevlisi Cumali Atilla, şimdilerde kulübü Belediye’nin verdiği destekten mahrum etmekle tehdit ederek takımın adını değiştirmelerini ve kendilerini de yönetim kuruluna almalarını istiyor.
Sistematik saldırıların gölgesinde başarı
2013 yılında kapanan ve bir dönem 1. Lige kadar çıkmış olan Diyarbakırspor’un futbolcularına, yöneticilerine ve taraftarlarına sözlü ve fiziki saldırılarda bulunan Bursaspor taraftarları, 2016’nın Ocak ayında bu kez de Amedspor kulübünü hedef aldı. Amedspor taraftarına kapalı olarak geçekleşen maç öncesinde, Bursaspor taraftarı sosyal medya üzerinden Kürtlere yönelik küfürlü, cinsiyetçi, ayrımcı, tehditli paylaşımlarla taraftar mobilize etmeye çalıştı. 15 bin Bursaspor taraftarının izlediği maçta sürekli “şehitler ölmez vatan bölünmez” vs. sloganlarla taciz edilen Amedspor 2-1 galip gelerek sansasyonel bir başarıya imza attı ve çeyrek finale yükseldi. Maçı sunan spiker ise maç boyunca takımın adını söylememeye özen göstererek onun yerine sürekli “onlar” diyordu. Küçük ve çok sınırlı imkanlara sahip olan bu takımın başarısının büyüklüğünü, Amedspor’un daha sonra çeyrek finalin ilk maçında Fenerbahçe’yle 3-3 beraber kalmasının ardından bir Fenerbahçeli taraftarın internetteki bir haberin altına yazdığı yorum çok çarpıcı bir biçimde ifade ediyor: “Biz ne rezil bir takımız yahu. Transfere 100 milyon Euro harcadık, yedek kadromuz bile 60 milyon Euro ama 500 bin TL’lik takıma yenildik. Kendimize bakmamız gerekir. Hala utanmadan Galatasaray’a saldırıyoruz. Bu maçta 3 gol yememiz tam bir rezilliktir.”
Dönemin Kulüp Başkanı Ali Karakaş Birgün gazetesine verdiği bir demeçte bilinçli olarak ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını ifade ederken ayrımcılığın kendini bilmez bazı ırkçı taraftar gruplardan kaynaklanmadığının, bilakis sistematik olduğunun en bariz ipuçlarını veriyor. “Üzerimizdeki baskıların artması kesinlikle bölgede yaşanan gelişmelerle alakalı” diyen Karakaş, deplasmanlarda da büyük sıkıntılar yaşadıklarını şöyle ifade ediyor: “En son Ankara’da Keçiören deplasmanına gittiğimizde rakip takımın yöneticileri elimizi bile sıkmadı. Maç boyunca ‘Recep Tayyip Erdoğan’ ve ‘la ilahe illallah’ sloganları atıldı. Aleyhimize küfürlü sloganlar atılıyor. Oysa biz sporun bütünleştirici yönünü öne çıkarmak, kardeşliğe vurgu yapmak istiyoruz.”
Gazeteci Faruk Arhan bir yazısında Amedspor’un içinde bulunduğu durumu, “sinemada Yılmaz Güney’e, müzikte Ahmet Kaya’ya, siyasette HDP’ye uygulanan handikap…” diye nitelendiriyor. Nitekim, 2016’nın Nisan ayında 2. lig ekiplerinden Ankaragücü ile yaptığı karşılaşma 1-1 devam ederken, Amedspor’un 85. dakikada 2-1 öne geçmesinin ardından, protokol tribününde bulunan Amedspor yöneticilerine polisin gözü önünde yapılan saldırılar linç düzeyine ulaştı. Asbaşkan, genel sekreter, basın sözcüsü, kulüp avukatı ve Amedspor taraftarı bir kadın yumruk ve tekmelerle saldırıya uğradı ve bir yönetici merdiven boşluğundan aşağı atıldı.
Diğer taraftan İspanya’da Katalanlar’ın Barcelona’sına sık sık benzetilen ve gerek saha içinde gerekse saha dışında haksızlıklara karşı verdiği mücadeleler Amedspor’u daha çok ezilenlerin takımı yapmakta. Türkiye Futbol Federasyonu’nun haksız suçlamalarla kulübe cezalar yağdırması gibi engeller, kulüp-halk dayanışmasını daha da yükseliyor. Fatih Karagümrük maçında taraftarların yaptığı tezahürat nedeniyle kulübe verilen 4 bin TL para cezası kulübün Direniş Taraftar Grubu tarafından ödendi. Taraftar grubunun başkanı bunu şöyle ifade ediyor: “Bu ceza taraftar yüzünden verildiyse biz de Direniş Taraftar Grubu olarak bu cezayı kendimiz ödeyeceğiz, dedik. Bir esnaf beni arayarak cezayı ödemek istediğini söyledi. Biz de bir kısmını kendisinden aldık, bir kısmını da dün oynanan Ofspor maçında kağıt mendil satarak topladık.”
Deniz Naki olayı
1989 Düren/Almanya doğumlu futbolcu, Tuncelili Kürt-Alevi bir anne-babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Profesyonel anlamda başarılı olduğu ilk takım St. Pauli idi. Bir dönem Gençlerbirliği forması giyen futbolcu, 2014 yılında sosyal medyada IŞİD’i eleştiren paylaşımlarda bulunduğu için Ankara’da kimliği belirsiz kişilerce dövülmüştü. Naki bu saldırının ardından takımı Gençlerbirliği’nden ayrıldı. 2015-16 sezonunda TFF 2. Lig’de mücadele eden Amedspor’a katılan Deniz Naki kariyerine yeni bir sayfa açmak istedi. Kişisel olarak ve kulüp bazında büyük yükselişe geçmeye başlayan yıldız futbolcuyu baskılar yine rahat bırakmadı.
Sudan sebeplerle kulübe verilen seyircisiz oynama cezalarının yanı sıra Deniz Naki 12 maç men cezası alması sebebiyle kulüp tarihinin en büyük başarısı olan Türkiye Kupası çeyrek finalinde Fenerbahçe’ye karşı forma giyemedi. Fakat bu, kulübe Deniz Naki üzerinden yapılan baskıların sonuncusu değildi. Deniz Naki’nin Facebook ve Twitter hesaplarından yaptığı 7 ayrı paylaşımda örgüt propagandası yaptığı gerekçesiyle 1 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. Deniz Naki’nin 4 Ocak 2016 günü Facebook hesabında “Bir baba düşünün iki evladı da vurulmuş ve yanlarında öylece çaresizce cansız bedenlerine bakıp duruyor, Cizre’de yasak var diye onları gömemiyor” diye yaptığı bu paylaşımla ilişkili olarak, savcı iddianamede; “Halkın bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesiminin, diğer bir kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edildiği, bölge halkının Türkiye Cumhuriyeti devletine olan güvenini sarsmayı amaçladığı, PKK/KCK terör örgütünün aleni propagandasının yapıldığını…” iddia etti. St. Pauli takımı ise bu gelişmeler karşısında eski futbolcusunun yalnız olmadığını göstermek amacıyla 06.10.2016 tarihinde Werder Bremen takımı ile oynanan hazırlık maçında tüm futbolcularının soyadlarını “Naki” olarak değiştirdi.
Hakkında “terör propagandası” yaptığı iddiasıyla 5 yıl hapis istemiyle dava açılan futbolcu ilk duruşmasında önce beraat etti. Bu kararın ardından konuşan Deniz Naki, “Şaşırdım, böyle bir kararı beklemiyordum. Belediye başkanlarının, HDP Eş Başkanlarının, milletvekillerinin tutuklandığı bir ortamda verilen bu karar beni şaşırttı. Ama çok mutluyum karardan” dedi. Ne var ki Deniz Naki’nin bu şaşkınlığı onun tamda altını çizdiği durumu doğrular biçimde fazla uzun sürmedi ve beraat kararı Cumhuriyet savcısının itirazı üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3’üncü Ceza Dairesi tarafından 17 Şubat 2017’de bozuldu. Deniz Naki yeniden yargılanacak.
Futbol politiktir
Her ne kadar son yıllarda değişme eğilimi gösterse de Türkiye sol hareketi futboldan genelde uzak durmuştur. En sık öne sürülen argümansa “3F kuralı” klişesidir. Eski Portekiz diktatörü Antonio de Oliveria Salazar’ın erkekleri uyutmak için Futbol, kadınları uyutmak için Fiesta (eğlence), toplumu uyutmak için ise Fado (müzik) olmak üzere baş harfi F ile başlayan üç faktörü bu uzak duruşa gerekçe olarak gösterilir. Fakat gerçekte bunun hiç de böyle olmadığını görmek için sadece bakmak bile yeterlidir. Bugün futbol (tribünler) ülkedeki politikleşmenin adeta aynasıdır. Zaten aksi epey şaşırtıcı olurdu. Çünkü tribünlerde oturanlar nihayetinde o ülkede yaşayan sıradan insanlardır. Günümüzde futbol büyük paraların döndüğü büyük bir sektör haline gelmiş ve tamamen ticarileşmiş olsa da en geniş kesimlerin çok rahat ulaşabildiği ve özellikle oynanmasının kolay olmasından dolayı işçi sınıfı arasındaki en yaygın spordur. Dolayısıyla futbol tribünleri bir ülkede işçi sınıfının politik bilinç seviyesini ve eğilimini adeta o ülkenin bir minyatürü gibi yansır. Irkçılığın, milliyetçiliğin baskın olduğu bugünkü Türkiye’de bunun tribünlerdeki yansıması da bu şekilde oluyor ve bunun sayısız örneği var: Hrant Dink’in katili Ogün Samast, Hrant’ı katlettiği sırada başında beyaz bir bere vardı. Hrant’ın katledilmesinin ardından yapılan bir maçta ırkçı ve milliyetçi taraftarlar kitlesel olarak benzer bir bere takarak katile destek mesajı gönderdiler. Yine benzer bir biçimde 100’ün üzerinde insanın canını alan iki canlı bomba saldırısıyla yapılan Ankara Gar katliamının ardından yapılan bir maçtan önce yapılan saygı duruşu yine ırkçı taraftarlar tarafından ıslıklarla sabote edildi. Maçlarda “önce vatan”, “şehitler ölmez vatan bölünmez” vb. gibi pankartlar açmak artık olağan görülüyor ve hiçbir engelle karşılanmıyor. Bunun gibi sayısız örnek kurumsal bir niteliğe sahip ve sistematik olarak beslenen Türkiye’deki ırkçılık ve ayrımcılığın tribünlerden yansımasıdır kuşkusuz.
Fakat mesele futbolun kendisi değil, bilakis iktidarın ve gücün kimin elinde olduğuyla ilgilidir. Örneğin Amedspor’u kendi evinde ağırlayan Fethiyespor Nazım Hikmet’in işçi sınıfının birliğini çok iyi yansıtan “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşcesine. / Bu hasret bizim…” dizelerinin yazılı olduğu bir pankartla maça çıktığından dolayı 5 bin lira ceza aldı. Gezi Protestolarında Beşiktaş taraftar grubu Çarşı’nın katkılarını kuşkusuz kimse inkar edemez. Bu yüzden Çarşı’ya “darbe yapmak” suçlamasıyla dava açıldı. Yine Amedspor 2016’da Kürt illerinde yaşanan ölümlere dikkat çekmek için “çocuklar ölmesin maça da gelsin” pankartından dolayı ceza aldı.
Sonuç olarak devasa paraların döndüğü ve diğer tüm alanlar gibi kültürün (sporun) de kar için yapıldığı kapitalist sistemde henüz 2. Lig’de oynayan ve diğer kulüplerle karşılaştırılamayacak maddi olanaksızlıklar içerisinde olan Türkiye’nin en yoksul insanlarının yaşadığı bölgenin bir kulübü olarak Amedspor’un Süper Lig’e çıkıp bir Barcelona olması kolay olamayacak. Bu, özellikle bırakın desteğini, devletin sistematik olarak baskıladığı bir takım için çok zor olacak. Fakat ne olursa olsun Amedspor yoksulların ve ezilenlerin takımı ve tribünlerde mevzilerden bir tanesidir. Bu mevzi her seferinde savunulmalıdır.