Skip to content
Views 1103
Rus Devriminin yüzüncü yılı nedeniyle Izquierda Revolucionaria (CWI, İspanya) John Reed’in klasik kitabı Dünyayı Sarsan On Gün’ü İspanyolca’ya çevirdi. Kitabın önsüzünde Peter Taaffee (Socialism Today yazarı ve Socialist Party Genel Sekreteri), Reed’in aktarımlarının büyüklüğünü, devrimin önemini ve bugün için geçerliliğini açıklıyor.
John Reed’in büyük kitabı Dünyayı Sarsan On Gün’ün İspanyolca yayınlaması Rus Devrimi’nin yüzüncü yılından daha uygun bir zamana gelmezdi. Kitap insanlık tarihinin şimdiye dek en büyük olayı olan devrimi ilk sayfadan başlayarak son sayfaya kadar sarıcı ve sarsıcı bir biçimde aktarıyor.
Yüz yıl önce yazılmış olmasına rağmen, kitap kapitalist yorumcu ve tarihçilerin gelişmeler, Bolşevik Parti ve devrimin öne çıkan liderleri, özellikle de Vladimir Lenin ve Lev Troçki hakkında ortaya atıkları tüm yalan ve çarpıtmalara yanıt verir nitelikte. John Reed’in de net bir biçimde ortaya koyduğu gibi onlar olmadan devrim sonuca ulaştırılamazdı.
Reed, önsözün ilk satırlarında şöyle yazar: “Bu kitap hızlandırılmış bir tarihin bir kesitidir –bizzat tanık olduğum tarihin. Bunun, başlarında Bolşevikler olmak üzere işçi ve askerlerin Rus devlet gücünü ele geçirip Sovyetlerin [işçi, köylü ve asker konseylerinin/şuralarının] ellerine teslim ettikleri Kasım [eski takvime göre Ekim] devriminin detaylı bir aktarımından başka bir iddiası yoktur”.
Reed Bolşevik Parti’nin 1917 Şubat devriminin ardından ilk zamanlarda sadece 8 bin üyeyle “küçük politik bir sekt” olduğunu belirtiyor. Bolşeviklere o derece çamur atılıyordu ki –örneğin Lenin, Almanların emirinde üst düzeyde bir ajan olduğu asılsız bir şekilde iddia ediliyordu- denizciler Lenin’i gördükleri yerde süngülerini doğrultacaklarını söylüyorlardı. Sovyetlerin içerisinde ilk başlarda Menşevikler ve Sosyal Devrimciler baskındı.
İşçiler ve köylüler, özellikle de Birinci Dünya Savaşında tükenmiş halde bulunan on milyon asker, çarpışmaların sonunun gelmesini arzuluyorlardı. Gerçekten de, genel olarak savaş, devrimin doğum ebesi olabilir ve olayları muazzam bir şekilde hızlandırabilir. Savaş olmasaydı Rus Devriminin gelişimi, 1931-37’deki İspanya Devriminde olduğu gibi daha uzun bir dönem geçirebilirdi.
Rus devrimci kitlelerinin talepleri çok sadeydi: Toprak, ekmek ve özgürlük. Ancak çarpışma alanındaki pis siperde canından olacaksa o köylüye gelecek için toprak ve özgürlük vaadi neye yarardı ki? Bu yüzden çarpışmaların derhal bitirilmesi gerekliydi. Aynısı işçiler için de geçerliydi…
Şubat Devriminin ardından Koalisyon hükümetindeki “sosyalist” bakanların savaşa son vermeyi reddetmeleri ve ölüm cezasının tekrar yürürlüğe konması karşısında kitlelerin hayal kırıklığı ve öfkesi yansımasını Petrograd işçilerinin “Temmuz günleri” isyanında dışa vurdu. Benzer olaylar tüm devrimlerde ortaya çıkar. İşçi sınıfı iktidarın elinden kaymakta olduğunu hisseder ve liderliği devrimi tamamlamaya zorlamak için sokağa çıkar.
1937 Mayısında gelişmekte olan burjuva/Stalinist karşı devrimi engelleme gayretiyle Barselona işçi sınıfı aynı şekilde hareket etmişti. Sol liderlik –POUM’daki mesela, anarşist işçiler ve gençlerle birlikte kararlı bir şekilde hareket etmiş olsaydı, Katalonya’da iktidarı ele geçirebilirlerdi. Keza bu da İspanya’nın tüm geri kalan kısmına ve enternasyonal çapta yayılırdı.
Bolşevikler erken bir ayaklanmaya karşıydılar. Yine de [böyle bir durumda] meydana gelebilecek hasarı azaltmak ve gelmekte olan daha belirleyici mücadeledeler için gücü muhafaza etmek amacıyla Temmuz hareketinin en başına geçtiler. Troçki gibi liderler hapse atılmıştı Lenin de Finlandiya’ya sürgüne zorlanmıştı. İnanılmaz bir biçimde bazı burjuva “tarihçileri” kendilerinden emin biçimde Lenin’in bundan dolayı korkaklıkla suçluyorlar. Fakat [Lenin] Petrograd’da kalmış olsaydı, onun, 1919’da Almanya’daki Spartaküs ayaklanmasının başarısızlığa uğramasının ardından Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi öldürülmüş olacağından hiç şüphe yok.
Uzak görüşlü liderlik
Böyle bir olay Rus Devrimini başsız bırakırdı. Gerçekten de John Reed’in kitabı sırf olayları anlatarak, Bolşevik Parti’nin can alıcı önemini ve liderlerinin politik zekasını ve uzak görüşlülüğünü ortaya seriyor. Bu, Lenin ve Troçki’nin politik rollerinde vücut bulan bir şeydi. Bahsedilen siyasi rol, onların, Rus işçilerinin zaferine imkan veren tüm dönemeçlerde kullandıkları politika ve taktikleriydi.
Hatta Şubat devrimi sırasında, bunu bir “dünya sosyalist devrimi” olarak görebilen; sadece, o sırada İsviçre’de bulunan Lenin ve New York’ta bulunan Troçki’ydi. 1917 Mart’ın başında Petrograd’taki Lenin’in bir zamanlar sadık takipçileri olan namı diğer eski Bolşevikler; Kamenev ve Josef Stalin geçici liberal kapitalist hükümete “eleştirel destek” veriyorlardı. Ardından bu aşamada işçilerin ve köylülerin liderleri –Menşevikler ve Sosyal Devrimciler-, arasında bir koalisyon kuruldu. Lenin bu siyasetin tamamen terkedilmesini talep etti: “Güven yok, özellikle de Kerenski’ye”. (Kerenski Ekim Devrimine kadar Geçici Hükümet’in başında kalacaktı.)
Joh Reed’in bir Rus askerinden alıntı yaparak açık bir şekilde ortaya koymasından da anlaşılacağı gibi kitleler de Lenin’le aynı kanaate varmışlardı: “Biz Almanya’yla savaşıyoruz. Alman generallerini [askeri] personelimize hizmet etmeye davet edebilir miyiz? İyi ama biz kapitalistlerle savaştayız, hala onları hükümetimize katılmaya davet ediyoruz… Bana ne için mücadele ettiğimi göster. Konstantinapol mu yoksa özgür Rusya mı? Demokrasi için mi yoksa kapitalist yağmacılar için mi? Eğer bana devrimi savunduğumu kanıtlarsan ölüm cezası zoru altında olmadan gidip savaşırım.“ Bu sade sözcüklerin içerisinde mülk sahibi sınıfın politik temsilcileriyle [yapılacak] tüm kapitalist koalisyonlara karşı –dün olduğu gibi bugün için de geçerli olan– içgüdüsel bir sınıf tutumu var.
Durmadan devam eden kapitalist sabotajlar, uzayan savaş, devrimin kazanımlarına olan saldırılar ve Bolşeviklere ve işçi sınıfına karşı tehditlerle geçen ve insana yıllar gibi gelen aylardan sonra –John Reed tarafından grafiksel olarak betimlenir –Bolşeviklerin işçi, köylü ve birlikler arasında etkisi gelişir. Bu durum özellikle de General Kornilov tarafından Ağustos ayında girişilen karşı devrimci askeri bir darbenin yenilgisinin ardından oluştu. [Bu darbe], devrimci süreci muazzam bir şekilde kamçılayan karşı devrimci bir kırbaç [işlevi gördü]: “Artık Kornilovlar olamazdı… Bolşevikler Tüm Rusya Sovyetlerinin iktidarı ele almasını talep ettiler… Hemen ardından Petrograd Sovyet’inde Bolşevikler çoğunluğu elde ettiler, bunu hızlıca Moskova, Kiev, Odesa ve diğer başka şehirler takip etti.”
Devrime kitlesel destek
Daha sonra Bolşevik Partisi Merkez Komitesi kitlelerin ezici çoğunluğunu da arkalarına alarak devrimi gerçekleştirme sorununu değerlendirdi. Burjuva yorumcuların bayıldığı “darbe” vurgulu komplo teorilerinin aksine John Reed, bunun gerçek bir kitlesel devrim olduğuna dair okuyucuya sayısız örnek verir.
İşçi sınıfı, köylüler ve askerler dişleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak devrime sahip çıktılar. Ancak, Reed’in de belirttiği gibi “Bolşevik Parti’nin Riazanov, Kamenev ve Zinovyev’in başını çektiği sağ kanadı silahlı ayaklanmaya karşı kampanyalar yürütmeyi sürdürüyorlardı.” Reed, Lenin’in bu itirazlara karşı çıktığını ve “Ya ‘bütün iktidar Sovyetlere!’ sloganımızı terk edeceğiz, ya da silahlı ayaklanmaya gideceğiz. Bu ikisinin ortası yoktur.” dediğini belirtti ve ekledi: “Entelektüeller içinde sadece Lenin ve Troçki ayaklanma fikrini savundu”.
“Kitleler Lenin ve Troçki ile net bir anlaşmaya vardılar. Bir işçi öfkeden köpürerek şöyle dedi: ‘Ben Petrograd proletaryası adına konuşuyorum… Biz ayaklanmadan yanayız. Nasıl isterseniz öyle anlayın, ancak Sovyetlerin ortadan kaldırılmasına izin verirseniz sizinle işimiz biter.’ Bu konuşma üzerine bazı askerler de katılma kararı aldılar, akabinde de ayaklanma oylaması olumlu sonuçlandı.”
Devrim Petrograd’da güvenceye alındıktan sonra, ufak bir gecikme ile Moskova ve diğer bölgelere de sıçradı. Reed iktidarı almayı akıllara kazınan bir üslup ile aktarmaktadır: “Önündeki kürsünün kenarlarını sıkı sıkıya kavrayarak Lenin, birkaç dakika boyunca devam eden önündeki alkış tufanına tepkisiz kalarak gözlerini kalabalığın üzerinde gezdirdi. Alkışlar kesildiğinde sade bir biçimde şunları söyledi: ‘Şimdi hep birlikte sosyalist düzenin inşasına doğru ilerleyelim!’ Bunun üzerine alkış tufanı yeniden başladı.”
Benzer sahneler kitlelerin savaştan yaka silktiği cephede ve artık kontrolü işçilerin aldığı fabrikalarda da yaşandı. Benzer bir biçimde, köylüler topraklar üzerinde kendi hakimiyetlerinin önünü açan bu kararı memnuniyetle karşıladılar.
John Reed, daha önce eski rejimde rejim muhafızı olarak görev almış Kazak delegasyonu ile ilgili olarak şöyle bir olay aktarır: “Lenin ve Troçki ile görüşebilmek için Petrograd sovyetinin merkezi Smolny’ye geldiler ve onlara şunu sordular: ‘Sovyet hükümeti Kazak toprak sahiplerinin mallarına el koyup bunu Kazak çalışanlar arasında dağıtacak mı?’ Lenin yanıtladı: ‘Bunu yapmak sizin göreviniz. Biz Kazak işçileri her fırsatta destekleyeceğiz.’ Aynı soru Beyaz Ordu komutanı General Kaledin’e sorulduğunda ise ‘Ancak cesedimi çiğnerseniz’ yanıtını aldılar… Bir ay kadar sonra Kaledin elindeki ordunun eridiğini izleyerek intihar etti. “
Yeni demokratik işçi devleti kitlelerin ezici çoğunluğunun desteğini böyle, içi boş sözlerle değil, bu sözleri eyleme dökerek kazandı: “Her gün yeni bir ordu, yeni bir donanma ‘halkın yeni hükümetini coşkuyla selamlamak için’ heyet gönderiyorlardı. Bir gün Smolyn’nin önünde cepheden yeni gelmiş dağınık bir birlik gördüm. Büyük kapıların önüne dizilmiş, bembeyaz yüzlerle sanki içlerinde Tanrı varmış gibi binaları seyrediyorlardı.”
Enternasyonalizmden içine kapanmaya
İşçi sınıfının ve insanlığın tarihinde zaferlerle dolu bir dönemi başlatan Rus devrimi Batı Avrupa’da; Almanya, İtalya ve Macaristan’da bir dizi devrimi tetikledi ve başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanında yansımalar yarattı.
Rusya’daki alt üst oluşun ortasında Troçki, John Reed ile Rus Devrimi’nin uluslararası çıkarımları üzerine tartışacak bir zaman bulmuştu: “Bu savaşın sonunda Avrupa’nın diplomatlar eliyle değil, proletarya tarafından yeniden yaratılacağını görüyorum. Ulaşılması gereken Sosyalist Avrupa Federe Cumhuriyeti’dir.” Bolşevikler “ekonomik olarak az gelişmiş” Rusya’nın tek başına ya da izole bir biçimde sosyalizm için hazır olduğu algısına hiçbir zaman sahip olmadılar.
19 uncu yüzyılda yaşamış olan Marks ve Engels’ten sonra sosyalizmin başlangıcı, kapitalizm altında tüm ülke ve kıtaların ulaştığından daha fazla bir işgücü verimliliği olarak görülüyordu. Bu, o zamanlar en gelişmiş ülke olan ABD’den bile daha yüksek bir verimlilik düzeyi demekti. Dünya devrimi bakış açısıyla ele alındığında, Rusya’nın kapitalist zincirin en zayıf halkası olarak çözülmesi çok önemliydi.
Dünyayı sarsan bu on gün, yani Devrim, Avrupa’daki ve belirli ölçüde ABD’deki işçi sınıfının kız ve erkek kardeşlerine ilham verdi. Onlar sadece kapitalizmin gücünü sınamakla kalmadılar, aynı zamanda Bolşevikleri takip etmeyi reddeden sosyal demokrat liderliklerinin ihanetlerini gördüler. Rus devriminin yalnızlaştırılması, onların korkaklıklarının da bir ürünüydü.
Stalinizmin ihaneti
Büyük ölçüde kendi kaynaklarına dönmek zorunda kalan Rus devrimi, kıt kaynakların karne ile dağıtıldığı gerekli kılan dört bir yandan kuşatılmış bir ileri karakola dönüştü. Bu da kaçınılmaz olarak bürokratik bir katmanın oluşmasına yol açtı ve bu durumu kişiliğinde canlandıran Stalin’in zaferinde yansımasını buldu. Bürokrasinin gelişimi devrimden doğan planlı ekonomiyi ve Rusya’yı tutucu bir konuma sürükledi. Bu, aynı zamanda 1923’teki Alman devrimi ve 1925-27’deki Çin devrimi dâhil olmak üzere işçi sınıfının iktidarı almasına dair birçok fırsatın kaybedilmesini de beraberinde getirdi.
1930’lu yılların başında bürokratik kast İspanyol devrimi gibi kıvılcımların sadece kapitalizmin değil, Rusya’da Stalinizmin varlığını için de bir tehdit teşkil edeceğinden endişe ediyorlardı. Eğer İspanyol devrimi başarılı olsaydı ve işçi sınıfı Franco’nun faşist darbe girişimini bertaraf etseydi Avrupa ve dünyada dünya devrimi yeniden gündeme gelecekti.
İspanyol kapitalistler bu süreçte geride kuklalarını bırakarak topyekûn Franco’nun tarafına kaçtılar. Farklı işçi örgütlerinin önderliklerinin, ama en çok da bu kuklaların nüfuz kazanmalarına müsaade eden Komünist Parti’nin yanlış politikalarının sonucu yerle bir olmuş kapitalist devlet aygıtı kendini yeniden inşa etme imkanı buldu ve o görkemli İspanyol işçi sınıfının mağlubiyeti de kaçınılmaz oldu.
İspanyol devrimi rayından çıkarılan tek devrim girişimi değildi. 1968’de Fransız işçiler 10 milyon işçinin genel greve giderek fabrikaları işgal ettiği tarihin en büyük işçi eylemini gerçekleştirdiler. 1974’te Portekiz devrimi bankalarına ve devlet mülkiyetindeki fabrikaların %70’ine el koyulmasına tanıklık etti. İngiliz Times gazetesi Portekiz’de “kapitalizm öldü” başlığıyla bu haberi okuyucularına duyurdu. Yine de bu zamansız bir manşetti, zira Sosyalist Parti, ordudaki sol generaller ve Komünist Parti bu zaferi işçilerin demokratik kontrolü ve yönetimi ile perçinlememişti.
Yeni hareketler
2007-08’de başlayan ve etkileri halen devam eden ekonomik kriz, işçi sınıfı ve gençlerden oluşan bir muhalefetin ortaya çıkmasıyla sosyal ve politik olarak yeni bir istikrarsızlık dönemini beraberinde getirmiştir. Bernie Sanders’ın ABD’de ‘politik devrim’ ile dile getirdiği gibi kitle hareketleri için yeni bir dil geliştirildi.
Ne yazık ki Sanders bu atılımı gerçek bir değişimin zorunlu kıldığı sosyal ve ekonomik devrime kadar götürmedi. Ancak Donald Trump’ın saldırıları büyük oranda yeniden sosyalist ve devrimci bir yol arayışında olan gençler ve işçi sınıfından oluşan yeni bir kitle hareketi dalgasını tetikledi.
2011 yılında Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki devrimler bu ateşin Avrupa’ya ve ABD’ye sıçrayacağını gösterdi. Bu devrimlerin başarısızlığı Rus Devrimi’nde mevcut bulunan ve varlığı elzem olan tek bir bileşenin eksikliğinden kaynaklanmaktaydı: Temellerini işçi sınıfının hareketinden alan, ileri görüşlü bir önderliğe sahip ve iktidar hedefli Marksist bir kitle partisi.
Rusya’da işçi sınıfının zaferinin garantilendiği türden bir partileri bir araya getiren İşçi Enternasyonali Komitesi (CWI) ile birlikte İspanya’da Izquierda Revolucionaria böyle bir partidir. Sosyalist bir değişim arayan işçilere ve gençlere 100 yıl önceki büyük Rus Devrimi’nin kutlamalarında bize katılmaları için, ayrıca Avrupa ve dünyada aynı görevi üstlenecek güçleri hazırlamak için çağrıda bulunuyoruz.