HDP ve SOSYALİSTLER “EMEKÇİLERİN ve EZİLENLERİN İTTİFAKINI” OLUŞTURMALI!
Normal koşullarda 2019’da yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler, Erdoğan ve artık AKP’nin “yavru partisi” olan MHP tarafından 24 Haziran’a alındı. Bu seçimlerde sosyalistlerin ve tüm ezilen kesimler olarak kilitlenmemiz gereken iki ana hedef kendini dayatıyor: Yolsuz ve sömürü düzenin katıksız temsilcisi Erdoğan rejiminin sonunu getirmek ve seçimlerin ardından işçi sınıfının ve ezilenlerin çıkarlarını kollayacak, sömürüye ve baskı düzenine karşı “kesintisiz mücadele” verecek bir gücün mayasını atmak.
AKP kısa süre önce seçim kanununda kendisi için varlık meselesi halinde olan bu seçimlere kendi lehine müdahalelere imkan verebilecek biçimde bazı değişiklikler yaptı. Bunlar arasında artık seçim barajını hiçbir koşulda aşamadığı kesin olan MHP’nin Meclise girebilmesi için partilerin ittifak halinde seçime girebilmesini sağlayan düzenleme de bulunuyor. Ancak YSK tarafından seçimlere girmeye hak kazanan partilerin açıklandığı şu noktada hiçbir sosyalist / sol partinin seçimlere katılma hakkı bulunmuyor. Buna rağmen, tüm burjuva partilerin farklı ittifaklar halinde girdiği bu seçimde, genel olarak sosyalist sol ve HDP’nin oluşturacağı bir ittifakın da seçim pusulasında değilse de, seçime yönelik pratik içinde yer alması mümkün ve gereklidir.
Reformist sol bir kitle partisi olan HDP ve bir kitle tabanı oluşturmaktan halen çok uzak olan küçük sosyalist partilerin ve grupların ittifakı Türkiye’nin bütününde emekçiler, yoksullar, gençler ve ezilenler arasında yapısal köprüler oluşturmak için devasa bir imkan sunuyor. HDP’nin 2015 Haziran seçimlerindeki zaferi ve Selahattin Demirtaş’ın Batı illerinde elde ettiği sempati bunun mümkün olduğunun en açık ispatı. 2015 seçimlerinde birbirinden bağımsız girişimler halinde yansıyan seçim inisiyatifleri, somut bir ittifak haline çevrilebilir.
HDP ile CHP’yi aynı kefeye koymak vahim bir hatadır
Daha önceki seçimlerde HDP ve CHP’nin ittifak yapması gerektiğini savunan sol gruplar ve temsilcileri şimdi de her iki partinin olmadığı bir ittifaktan bahsediyorlar (Birleşik Haziran Hareketi içindeki ÖDP Genel Başkanı Alper Taş gibi). Bu tutum çok vahim bir hatadır. Bununla, sosyalist olmazsa da çoğunlukla Kürt emekçi sınıfı ve yoksul köylüsüne dayanan HDP ile kuruluşundan itibaren bir devlet partisi olmuş ve tamamen bir kapitalist sınıf partisi olan CHP aynı kefeye koyulmakta. Oysa tüm içinde barındırdığı çelişki ve hassas zorluklara rağmen seçimlerde en az yüzde 10 oy alabilen reformist sol bir parti olan HDP Kürt ve Türk işçi sınıfının birlikte mücadelesi açısından Türkiye işçi sınıfı hareketi ve sosyalistlere altın tepsi üzerinde sunulmuş bir fırsattır.
2015 Haziran seçimleri öncesinde hızla kurulan Birleşik Haziran Hareketinin o zaman için HDP’ye eleştirel bile bir seçim desteği yapmaması, bu oluşumun herkeste yarattığı heyecanın çok kısa sürede sönümlenmesine ve BHH’nın kitleselleşme potansiyeli manasında önemini yitirmesine, tüm diğer küçük gruplar arasına yerleşmesine neden oldu. Oysa BHH o zaman HDP’ye açıktan (eleştirel) bir seçim çağrısı yapmış olsaydı, büyük olasılıkla bugün HDP’nin yanında ikinci kitlesel (ya da en azından bu potansiyelde) bir güç olabilirdi. Ne yazık ki sosyalist solda böyle bir hatayı tekrarlama eğilimi gözlemlenmekte.
Cumhurbaşkanı adayı sembolik değil güçlü olmalı
Seçimler, Cumhurbaşkanı ve artık eskisi kadar bir işlevi olmayan Parlamento için milletvekilli seçimleri olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Cumhurbaşkanının ilk turda seçilmemesi durumunda iki hafta sonra ikinci bir tur gerçekleşecek. Öyle görülüyor ki, ikinci tur olması halinde “çok kötü ve kötü” olmak üzere Erdoğan karşında başka bir burjuva temsilcisi yarışacak. Emekçilerin ve ezilenlerin ittifakı açısından can alıcı olan birinci tur olacak.
Seçimlerin ardından kim gelirse gelsin ekonomik, politik ve sosyal anlamda enkaz halinde bir sistemi devralacağı (ya da sürdüreceği) artık gizlenemeyen bir gerçek. Erdoğan’ın kendisi bunu “gelmekte olan bir deprem” olarak ifade etti. Bunun anlamı, seçimlerin ardından ilk fırsatta faturasının emekçilere, yoksullara ve ezilenlere kesileceği bir krizin sert önlemlerinin alınacağıdır.
O halde sosyalistler için bu seçimin “kesintisiz mücadele”nin ilk aşaması olarak ele alınması ve seçimlerden önce oluşturulan ittifakın seçimlerden sonra mücadeleyi kesintisiz bir biçimde kitleselleşmesi için mayalamayı sağlaması gerekiyor. Bu yüzden emekçilerin ve ezilenlerin ittifakının Cumhurbaşkanı adayının, seçilme ya da ikinci tura kalma şansı olmadığı halde, sembolik değil, 2014’te Selahattin Demirtaş örneğinde olduğu gibi güçlü bir aday olması gerekiyor. Çünkü bu ittifaka gelecek her bir oy “kesintisiz mücadele”nin ikinci aşaması olarak toplumsal “deprem”in olacağı, seçimin ardından ortaya çıkacak gücün oluşmasında belirleyici olacaktır.
Türkiye derin bir toplumsal krizin kenarında duruyor. Ne CHP ne de İyi Parti gibi kapitalist, milliyetçi partilerin bu toplumsal krizde işçi sınıfına yön verebilecekleri gerçek bir çözümleri vardır.
Sorunlar Erdoğan rejimini çoktan aşan ve sömürü üzerine kurulu kapitalist düzenin krizinin sorunları olduğu için, Erdoğan rejimine karşı olan mücadeleyi kapitalist sistemin tamamına karşı birleştirebilen ve işçi sınıfının birliğini öne çıkaran sosyalist bir programa sahip kitlesel bir güç sadece bu krizden gerçek bir çıkış sunabilir. Bu seçimler için kurulacak bir ittifak böyle bir gücün oluşması için ilk adım olabilir.
AKP rejiminin sonunu getirmek ve seçimlerin ardından kesintisiz bir mücadele için Emekçilerin ve Ezilenlerin Birleşik İttifakını Oluşturalım!