COP26 – Glasgow’daki küresel iklim toplantısı trajik bir başarısızlıktı
Andreas PAYIATSOS, 24/11/2021
“Glasgow zirvesi öncesinde enformel olarak belirlenen / üzerinde konuşulan hedef ‘1.5 dereceyi canlı tut’ idi. Ancak küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlı tutmak için ona neden olan kömür, petrol ve gaz üretimini acilen, hemen şimdi kısıtlamak gerekiyor. Fakat Glasgow’da bu sonuca ulaşabileceğimiz herhangi bir gelişme olmadı”.
Bu sözler, küresel kapitalizmin en güvenilir haber kaynaklarından biri olan Financial Times (FT) tarafından yazıldığında, Glasgow toplantısının sonucunu karakterize edecek çok az şey kalıyor.
“Glasgow’un ardından”, diyen FT, “BM iklim sürecinin çalışmadığını kabul etmenin zamanı geldi” diye ekliyor.
Financial Times (FT) tarafından ifade edilen sonuçlar ve hayal kırıklığı, dünya çapındaki tüm ciddi kapitalist medyaya hükmediyor. Pek çok kapitalist yorumcu, yaklaşan iklim felaketini durdurmak için gerçekten sert önlemlere ihtiyaç olduğunu anlıyor, ancak bunun olduğunu görmüyorlar. Birçoğunun Paris 2015’ten bu yana en önemli toplantı olarak sunduğu COP26’ya doğru bir artış kaydedildi.
Ancak Glasgow’da, sera gazlarını azaltmak için ciddi çabalar sarf edileceğine dair genel açıklamalar dışında somut hiçbir şeye karar verilmedi. Bunu duymak için küresel bir toplantıya ihtiyacımız yoktu, halihazırda hükümetler bunu sürekli tekrarlayıp duruyor…
Delegelerin her yıl bir araya gelme kararı almaları konferansın bir başarısı olarak sunuldu. Ama aslında bunu yine de yapıyorlar. 1992’den sonra bu toplantılar başladığından beri, zaten 26 toplantı yaptılar (29 yılda).
Çeşitli ülkeler kendi emisyon azaltma hedeflerini açıkladılar – bunlar gönüllü “taahhütlerdir”. Ancak tüm ciddi analistlere göre, tüm ülkeler “taahhütlerini” yerine getirseler bile (bunun son derece şüpheli olduğunu şimdiden söyleyebiliriz), küresel sıcaklıktaki artışı sanayi öncesi döneme göre 1,5 santigrat derece ile sınırlamanın bir yolu yok.
Kritik durum
Son Greenpeace açıklamalarından birinde, “atmosferik CO2 [birincil sera gazı] konsantrasyonu en az 2 milyon yıl içinde bu yüksek olmamıştır”, diyor. Son beş yıl, 1850’de sıcaklıklar ölçülmeye başladığından beri yaşanan en sıcak beş yıldır.
İklim krizi, anlaşılması için istatistiklere ve tablolara ihtiyaç duymayan bir gerçektir. Gezegen bunu her gün yaşıyor: sıcak hava dalgaları, kuraklık ve kıtlık, ölümcül orman yangınları, yıkıcı seller ve fırtınalar, yükselen deniz seviyeleri, eriyen buzullar, vb.
Bütün bunlar, sanayi öncesi seviyelerin 1,1 santigrat derece üzerinde olduğumuzda oluyor. Dolayısıyla bu sürecin henüz başındayız…
Derhal kontrol edilmezse, çevresel tahribat bir aşamada bir kısır döngüye girecek ve birçok bilim insanı, belirli eşik noktalarını geçme sürecinin çoktan başladığına inanıyor . Bu, iklim değişikliğinin hem kapsamını hem de yoğunluğunu önemli ölçüde artıracaktır. Çevresel kriz derinleştikçe adalar ve kıyılar, aşırı ısınma ve buzulların erimesi nedeniyle 7 metreye kadar çıkması beklenen deniz seviyesinin altında kalacak.
Bunun 1 milyar kişiyi evlerinden uzaklaştıracağı ve onları iklim mültecisi haline getireceği tahmin ediliyor. Suriye’den gelen sadece 4 milyon mülteci AB’de bir dizi siyasi krize neden olurken, bunun sosyal ve siyasi sonuçlarının ne olacağını düşünelim.
Bloomberg.com raporlarına göre de, “Birleşmiş Milletler tahminlerine göre, iklim değişikliği nedeniyle gıda fiyatlarının önümüzdeki yıllarda % 50 zamlanması, diğer yandan da küresel ekin verimlerinin yaklaşık % 30 düşmesi bekleniyor”.
Bu, şu anda yetersiz beslenen 856.4 milyona ek olarak 2 milyar insanı daha açlık sınırının altına itebilir.
COP26 “kararları” -çeşitli ülkelerin taahhütlerini yerine getirmesi olası olmayan senaryoda bile- araştırmacılara göre 2 ila 3 santigrat derece sıcaklık artışlarına yol açacaktır. Climate Action Tracker tarafından yapılan bir analiz , COP26 hedeflerine ulaşılsa bile 2,4 santigrat derecelik bir sıcaklık artışına doğru gittiğimizi söylüyor.
Timsah gözyaşları
“Bütün delegelere bu sürecin gelişme şekli için özür dilediğimi söyleyebilir miyim… Çok üzgünüm.”
İngiliz COP26 Başkanı Alok Sharma, Glasgow’da toplanan yaklaşık 200 ülkeden cumhurbaşkanları, başbakanlar ve bakanların önünde kapanış konuşmasına bu sözlerle başladı.
Gözyaşlarına direnmek için birkaç saniye durmak zorunda kaldı. Duygusal başkanlarından etkilenen delegeler bir alkış kopardı. Bu olaydan sonra, tüm bu iyi maaşlı ve bozuk düzen savunucularının kendilerini çok daha iyi hissettikleri kesin…
Yukarıda bahsedildiği gibi, COP (Taraflar Konferansı) adı altında düzenlenen BM iklim görüşmeleri 1992 yılında başlamıştır. Tüm bu süre boyunca sera gazı emisyonları istikrarlı bir şekilde artarak 2020 gibi pandemi nedeniyle uluslararası üretim ve ticaret çöktüğündeki nadir istisnalar dışında neredeyse her yıl yeni rekorlar kırmıştır.
26. toplantı, 30 Ekim Cumartesi günü başladı ve 12 Kasım Cuma günü saat 18:00’de sona erecekti. Nihayet 13 Kasım Cumartesi akşamı sona erdi. Ciddi bir çıkmaz olduğu için müzakereler son dakikaya kadar sürdü. İki gün önce, Çin tarafından desteklenen Hindistan, nihai metinde kömür kullanımının “aşamalı olarak kaldırılması” hedefini “aşamalı olarak azaltma” hedefiyle değiştiren bir değişiklik masaya yatırdı.
Diğer bir deyişle, COP26, bir noktada en kirletici fosil yakıtlar olan kömür ve linyit kullanımını ortadan kaldırmak istediği konusunda hemfikir bile olmadı; sadece azaltmak istediğini kabul etti.
Bu değişiklik hakkında Hindistan ve Çin tarafından çok tartışıldı, birçok yorumcu onları zirvenin başarısızlığından sorumlu olmakla suçladı. Yine, işin içinde büyük bir ikiyüzlülük var. COP26’nın sonuçlarını özetleyen orijinal metin, kömür ve linyit kullanımının kaldırılması amacına atıfta bulundu, ancak buna karşılık gelen petrol ve gaza atıfta bulunmadı. Başka bir deyişle, büyük petrol ve gaz üreticileri (ABD, Suudi Arabistan, Rusya, Norveç vb.) petrol ve gaz pompalamaya devam edebilirler, ancak Çin ve Hindistan gibi kömür ve linyite dayanan ülkeler onların kaldırılması konusunda taahhütte bulunmak zorunda kalacaktı. Tabii ki, bu dayatmayı kabul etmediler.
“Ulusal” çıkarlar ve kapitalizm
Kömürle çalışan tesisler diğer fosil yakıt yakmalarından daha fazla sera gazı saldığından, enerji üretimi için kömür ve linyitin yakılması kesinlikle kaldırılmalıdır.
Ancak hiçbir yönetici sınıf, başkalarının sağlığı uğruna kendi çıkarlarını feda etmeye hazır değildir. Kömürün enerji üretimi için kullanılması, özellikle büyük yataklara sahip ülkeler için en kirletici ama aynı zamanda ekonomik olarak en avantajlı olanıdır. Kömürü terk etmek ve ekonomiyi Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının (YEK) kullanımına geçirmek maliyetlidir ve nihayetinde herhangi bir ürünü daha pahalı hale getirir (çünkü onu üretmek için kullanılan daha pahalı enerji söz konusu olacaktır). Hiçbir kapitalist, toplum uğruna kârını feda etmeyecektir – eğer yaparlarsa, kapitalist olmayı bırakacaklardır, çünkü kapitalistler tarafından yutulacaklardır. Bu aynı zamanda antagonistik küresel kapitalist çerçeve içindeki devletler için de geçerlidir.
Kapitalist sisteme kazınmış bu yasa, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının mevcut aşamasında yoğunlaşmaktadır. Sadece büyük ekonomiler arasında daha büyük bir uluslararası pazar dilimi için olağan rekabete sahip değiliz, aynı zamanda iki süper güç arasındaki küresel hakimiyet mücadelesi de var. Böylece rekabet daha da keskinleşiyor.
Uyum için sübvansiyonlar?
Sanayi olarak daha az gelişmiş ülkeler için uyum maliyetleri konusu, aslında dünya ülkelerinin çoğunluğunu – sözde “gelişmekte olan” ülkeler için bir ilgi konusudur. Dünya ekonomisindeki ağırlıkları küçük olduğu için küresel kirliliğe katkıları elbette çok küçük. Örneğin sadece ABD ve Çin hava kirliliğinin %40’ını oluşturuyor. Ancak bu ülkeleri kapsayan kapsamlı bir geçiş planı olacaksa (örneğin Latin Amerika, Afrika ve Asya’nın yağmur ormanlarının yanmasını durdurmak için), bunun zengin sanayileşmiş ülkelerden gerekli mali yardıma dayanması gerekecektir. Bu, COP26 dahil tüm iklim toplantılarında genel bir varsayımdır.
2009’dan beri zengin ülkeler, bu geçişe yardımcı olmak için fakir ülkelere her yıl 100 milyar dolar sağlama sözü verdiler. Bu, 2015’teki Paris Anlaşması’nın 1.5 santigrat derece için savaşmak için dayandığı noktalardan biriydi. Ancak bu fonlar asla serbest bırakılmadı.
COP26’da 2022-3 hedeflerini yeniden belirlediler. Ancak “gelişmiş” ülkelerin iklime karşı canice tavrını ortaya koyan devasa gecikmenin yanı sıra bir başka unsur daha var: Bu paranın büyük çoğunluğu yardım değil, kredi! İnsani yardım kuruluşu OXFAM’a göre bu miktarın sadece 1/5’i bağış, kalan 4/5’i ise kredi olacak!
Borçlu “küresel Güney”e, eski borçlarını ödeyemeyenlere yeni borçlar vermek, “insancıllığı” ve “çevre kaygısını” tüm görkemiyle gözler önüne seriyor!
Ormansızlaşma ve metan
COP26 Başkanı, nihai anlaşmanın istedikleri gibi olmayabileceğini, ancak yine de bir anlaşmaya sahip olmanın önemli olduğunu söyledi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, 1.5 santigrat derece hedefinin hala hayatta olduğunu, ancak “yaşam desteğinde” olduğunu söyledi . Burada da yoruma gerek yok.
2019’da küresel gençlik iklim hareketini ateşleyen İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg , Glasgow’da toplanan 200 ülkenin liderlerini çok fazla “bla-bla-bla” (boş sözler için kullanılan terim – ç.n.) için kınadı. Hiç yanlış değil.
ABD delegasyonunun öncü rol oynadığı bazı ülkeler tarafından bazı kararlar alındı. Biden’ın 2017’de “Doğu’da kayıtlara geçen en soğuk Yılbaşı olabilir” diyen selefinin mirasından kurtulmaya çalıştığı açık. Belki de o eski güzel Küresel Isınma’dan biraz kullanabiliriz…”. Bu nedenle, birçok ülke (yaklaşık 100), metan emisyonlarını mevcut on yılın sonuna kadar %30 oranında azaltmak ve aynı dönemde ormansızlaşmayı durdurmak için gönüllü bir anlaşma imzaladı.
Ama bu temelde bir “iyi niyet” anlaşmasından ibaretti, kimse bunun nasıl yapılacağına dair somut bir taahhütte bulunulmadı.
Burada, ormansızlaşmayı durdurmayı kabul eden hükümetler arasında Brezilya Devlet Başkanı Z. Bolsonaro’nun olduğunu belirtmekte fayda var.
Al Jazeera’nın bildirdiği gibi,
“2009 ile 2018 arasında, Amazon’daki ortalama ormansızlaşma oranı yılda 6.500 kilometre kareydi. Bolsonaro 2019’da hükümette olduğundan, yıllık ortalama oran 10.500 kilometre kareye yükseldi… Ekim ayında, 877 kilometrekare Amazon yağmur ormanı ormansızlaştırıldı, 2020’de aynı ayda ormansızlaştırılan alanlara göre yüzde 5’lik bir artış…” yaşandı.
Yani bunlar, pratikte Bolsonaro’nun politikalarının sonuçları, ancak Glasgow’a gitmekte hiçbir sorunu yoktu… 2030’a kadar Amazon’daki ormansızlaşmanın duracağı sözünü verdi (Amazon’dan geriye kalan ne varsa).
Sonuç olarak
COP26’da yer alan dünyanın güçlü bireyleri bir yere varamıyorsa, bunun nedeni onların “aptal” olmaları değildir. Bunun nedeni kapitalist olmalarıdır – ve bu nedenle toplumlara ve gezegene karşı suçlular ve olmaya devam edecekler.
İklim krizini aşmanın bir yolunu bulamamaları, onları dağlara, ormanlara ve hatta “Natura” alanlara devasa rüzgar türbinleri dikmek, kurtarmak adına çevreyi yok etmek gibi spazmlı eylemlere götürüyor. “Kirli” fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarına organize bir geçişi sağlayamıyorlar, çünkü bunun başaramayacakları ciddi bir uluslararası koordinasyon gerekiyor.
Sonuç, gaz, petrol ve elektrik fiyatlarının, diğer şeylerin yanı sıra, rüzgarlar zayıf olduğu için geçen yaz beklendiği gibi performans göstermediği için, gaz, petrol ve elektrik fiyatlarının fırladığı şimdiki gibi bir enerji krizidir.
Kapitalist sistemin işleyiş biçimi, iklim krizine yönelik her türlü ciddi çabayı fiilen frenliyor, çünkü sistem hem işletmeler hem de devletler arasındaki kâr ve rekabete dayanıyor. Bu aktörler, çevre uğruna çıkarlarını ve egemenlik mücadelesini feda edemez ve etmeyecek ve ulusal rekabetler nedeniyle anlamlı bir uluslararası koordinasyon sağlayamayacak.
Her zaman “çok az, çok geç”, her zaman spazmodik ve verimsiz bir şekilde yapacaktır. Çevresel krizi ele almak için gerekenler:
- Sadece sınırlarını belirlemek için değil, aynı zamanda emisyonları önemli ölçüde azaltarak küresel ısınma sürecini tersine çevirmek için açık ve bağlayıcı hedefler
- Ormansızlaşmanın ve karbondioksiti emen okyanusların yok edilmesinin derhal durdurulması
- Bu on yılın sonuna kadar kömür ve hidrokarbonlardan kurtulmak için açık, somut ve bağlayıcı planlar
- Tüm enerji çıkarma ve üretim şirketlerinin kamulaştırılması. Enerji üretimi kâr odaklı olamaz
- Ulaştırma sektörünün millileştirilmesi. Mümkünse uçakları değiştirmek için trenler. Saatte yüzlerce kilometre hızla giden trenler var, bu yüzden altyapıya gerekli yatırımın yapılması gerekiyor. Kentsel ulaşım, yüksek kalitede ve ücretsiz olmalıdır, böylece insanlar araba kullanmayı bırakma konusunda ciddi bir teşvike sahip olmalıdır.
- Fiyatları artıran büyük enerji kıtlığı olmaması için yenilenebilir kaynaklara ve hidrojen gibi diğer yeşil enerji biçimlerine kararlı ve iyi organize edilmiş bir geçiş
- Yenilenebilir enerji kaynaklarının nereye yerleştirildiğine dair ciddi bir araştırma – çevreyi korumak adına rüzgar türbinleri dikerek dağların, ormanların ve sahillerin korkunç yıkımına hayır
- Çevre dostu yollarla enerji depolamaya yönelik araştırmaları yoğunlaştırın (sıvı hava pilleri, hidrojen vb. gibi çevre üzerinde daha az etkisi olan piller)
- Çabaları koordine etmek için ciddi bir uluslararası plan
Kapitalist hükümetler, devletin ekonomiye (kapitalistlerin kendi bağları olarak gördükleri) müdahale etmesini istemedikleri ve kavramları temelde özel sektörü harekete geçirmek için kâr teşvikleri sağlamak olduğu için bu tür önlemleri alacak durumda değiller. Kendi sistemlerinin sınırlarını aşamazlar. Bu nedenle var olan tek olasılık, hükümetleri daha önce bahsedilen yönlerde hareket etmeye zorlayabilecek kitle hareketlerinin geliştirilmesi ve radikal ve devrimci solun iktidarı, yukarıda özetlenen gibi bir programı uygulama gücünü talep edebilecek yeni kitle partilerinin inşası yoluyladır.