Türkiye’deki Akkuyu Nükleer Santrali ve Çernobil’in hayaleti |Nihat HALEPLİ

Views 486
Okuma Süresi4 Dakika

Nihat HALEPLİ, 31 Mart 2022

Ukrayna’da Zaporijya nükleer santralinin Rusya’nın eline geçmesi sırasında çıkan yangın, ilk ünitesi 2023 yılında devreye girecek olan ve Türkiye’nin ilk Nükleer Güç Santrallerinin (NGS) olacak olan Akkuyu Nükleer Güç Santralini tekrar tartışmaya açtı. NGS’ler hem yapımı sırasında binlerce hektarlık ormanlık alanın yok edilmesi hem de üretim sırasında ortaya çıkan radyoaktif maddenin yayılma potansiyeli ile doğa ve insan yaşamı için çok büyük tehdit oluşturuyorlar ve tüm NGS’ler derhal durdurulmalıdırlar.  

Yüksek maliyet

Erdoğan rejiminin ve yandaşlarının NGS’lerin yapımını gerekçelendirirken en çok kullandığı argümanlardan bir tanesi, bu santraller sayesinde daha ucuz enerji elde edileceği ve en önemlisi de Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının azalacağı iddiasıdır. Oysa bunun gerçekle uzaktan yakından ilgisi yoktur. 

Akkuyu Nükleer Santrali Türk Hükümeti ile Rusya devleti arasında imzalanmış bir “devletlerarası anlaşma” ile imal ediliyor. 20 milyar dolar maliyeti ile Türkiye’nin en pahalı projesi ve işletme ömrünün 60 yıl olacağı varsayılıyor. Yapımı ve 20 yıl boyunca işletmesi Rusya Nükleer Atom Kurumu Rosatom’da olacak. Santralin kontrolü 20 yıllık bir sürenin ardından Türkiye’ye geçecek olsa da hisselerinin yüzde 51’i Rosatom’da kalacak.

Santral Türkiye’deki diğer tüm büyük  projelerde olduğu gibi Yap İşlet Devret (BOT, Build-Operate-Transfer) modeli ile yapılıyor ve bu modelde yapılan tüm projelerde işletmeyi üstlenen şirkete genellikle kapasitenin çok üzerinden devlet garantisi veriliyor. Örneğin, Mart ayında  Çanakkale Boğazı üzerine yapılan köprü üzerinde günlük geçiş kapasitesi en fazla 12 bin araç iken hükümet işleten firmaya bunun üç katı geçiş garantisi vermiştir. Bunun anlamı geri kalan miktar devlet tarafından işçi sınıfının cebinden ilgili şirkete ödenmesidir. 

Akkuyu ile ucuz enerji sağlanacağı iddiası da doğru değildir. Akkuyu’da Türkiye en az 15 yıl boyunca 12,35 ila 15,33 ABD cent/kWh ağırlıklı ortalama fiyattan satın almayı garanti etmiştir. Oysa şu an Türkiye’nin ortalama enerji satın alma fiyatı kilovat başına 4,4 centtir.

Doğaya ve insan hayatına tehdit

Egemenler her fırsatta yapılan NGS’lerin yüksek güvenlikle yapıldığını vugularlar, eğer  bir doğru varsa, o da NGS’lerin hiç bir zaman yüzde yüz güvenli olmadıklarıdır. Bir NGS’de radyasyon, normal üretim süreci esnasında ortaya çıkan sızmalardan, teknik ve insan kaynaklı hataların sonucunda meydana gelen küçüklü büyüklü kazalardan ve ara depolama sırasında yayılabilir. Bunlara ek olarak NGS üzerine uçak düşmesi, deprem gibi doğal felaketler, savaşlar ve 11 Eylül saldırılarında tanık olduğumuz terör saldırıları gibi nedenlerden dolayı NGS’lerden canlı dünyaya radyasyon saçılması her zaman mümkündür.

Nükleer enerjinin ortaya çıkardığı başka büyük bir sorun da yüksek radyasyonlu atıklardır. Dünya’da yüksek radyasyonlu atığın canlı doğaya teması olmadan ortadan kalkana kadar konulacak nihai depolama henüz mevcut değil. Şimdilik ara depolara konup belli aralıklarla yer değiştirilen bu atıklar her geçen gün birikmektedir. Akkuyu nükleer santralinde ortaya çıkan nükleer atık Türkiye’de kalacak ve nasıl depolanacağı konusunda net bir bilgi bulunmuyor. 

Bunun da ötesinde, radyoaktif bulutların taşınması ve radyoaktivitenin denize karışması gibi olgular, Akdeniz bölgesi ekosistemini öyle ya da böyle etkileyecektir. Dolayısıyla Akkuyu Nükleer, sadece Türkiye içinde yaşayan canlıların değil, Akdeniz havzasındaki tüm canlıların geleceğini tehdit eden bir sembol durumundadır. 

Sınır ötesi bir mesele

26 Nisan 1986’da eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Ukrayna’nın güneyindeki Çernobil Nükleer Santralinde yaşanan kaza ile o zamana kadar bilinen ilk büyük nükleer facia yaşandı. Kazanın hemen ardından oluşan radyasyon yüklü bulut önce Avrupa kıtasının büyük bir bölümüne daha sonra da tüm Kuzey yarımküreye yayıldı. Bulutun üçte biri Balkanlar, Yunanistan ve Türkiye’yi etkisi altında aldı.

WHO (Dünya Sağlık Örgütü) 31 kişinin direk radyasyonun etkisiyle, 9 bin kişinin de 2006 yılına kadar olan sürede radyasyonun sebep olduğu kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini rapor ederken, Greenpeace bu rakamı 200 bin olarak belirtiyor. IPPNW (Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler)’e göre ise 2006 yılına kadar 50 bin ile 100 bin arasında kişi hayatını kaybederken, 540 bin ile 900 bin kişi de sakat kaldı.

Japonya’da 11 Mart 2011’de bir depremin ardından ortaya çıkan tsunamiden sonra Okuma kentinde Fukuşima NGS’de bir dizi kazayla birlikte nükleer erime oluştu. Burada oluşan felaket nedeniyle Çernobil’dekinin iki katından fazla radyasyon sızarak havaya, toprağa, suya ve besinlere karıştı. 100 bin ile 150 bin kişi yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalırken yüz binlerce hayvan da hayatını kaybetti.

Akdeniz kıyısında, Türkiye’nin güneyinde Mersin ilinde Aydıncık ve Silifke arasında yer alan Akkuyu Nükleer Santrali, Kıbrıs adasında Girne veya Kyranios’a sadece 88 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Kıbrıslılar, Akkuyu’da meydana gelecek bir nükleer kazanın en çok kendilerine zarar vereceğini gayet iyi biliyor. Bu nedenle uzun yıllardır nükleer karşıtı mücadele veren tüm güçlerin ulusal sınırları tanımadan bir araya gelmeleri gerekli. 

Kâra dayalı sistemi ortadan kaldırmak

Kapitalizmde üretimin toplumsal olmasına karşın bölüşümün bireysel olması üretimin direkt ihtiyaç için değil, bilakis artık kâr için yapılmasını doğurur. Üretimin esas olarak kâr için yapıldığı bir sistemde daha fazla kâr dürtüsü, gerek insanın gerekse de doğanın ihtiyaçlarının geri plana atılmasına götürür. Son zamanlarda nükleer enerjiyi yeniden destekleme dürtüsü, dünyayı, dolayısıyla insanları ve doğayı kurtarmak için kâr sisteminin ortadan kaldırılması gerektiğini kanıtlıyor. 

Bu ise üretim için gerekli olan üretim araçlarının bireysel mülkiyetinin kaldırılıp tüm insanların kolektif mülkiyetine geçirilmesi ile mümkün olabilir. Kârın ortadan kalktığı bir sistemde reklam, ambalaj, kısa süreli tüketim için kalitesiz imalat gibi gereksiz enerji tüketimine neden olan faktörler ortadan kalkacaktır.

Bir yandan mevcut tüm NGS’lerin kapatılması için mücadele ederken, bugün derinleşen enerji krizinin başlıca nedeni aşırı meta üretimine dayalı kapitalizmdir.  Doğanın, dolayısıyla da yaşamın kurtarılması konusunda köklü bir çözüm sağlamak için; NGS’lere ve doğa katliamlarına karşı verilen mücadele ile üretimde kârın değil de doğayla uyum içerisinde olacak biçimde insan ihtiyaçlarının merkeze konulduğu, demokratik bir ekonomik planlanmanın küresel çapta hayata geçirilebileceği sosyalist bir dünya için verilen sınıf mücadelesinin birleştirilmesi gerekiyor.

Previous post Gezi davasında Erdoğan’ın intikamı devam ediyor |Ecehan BALTA
Next post Sosyalist kitle partisi meselesi ve Türkiye İşçi Partisi |Nihat HALEPLİ