Devletin Haziran seçimlerinin ardında Kürt illerinde sürdürdüğü savaş boyunca buna karşı batıda neden bir ses çıkmadığı tartışmaları yaşandı. Kürt halkı, Gezide aslan kesilen fakat çocuk ve bebekler de dahil olmak üzere yüzlerce kişi katledildiği sırada ise korkup sinmiş olan “Batı”nın sessizliği karşısında kendilerinin devlet terörü karşısında yalnız bırakılmış olarak görüyor. Beyaz Show olayı ve Akademisyenlerin devlet terörüne karşı olan imza kampanyası Batı’nın bu ölüm sessizliğini kısmen kırarak Doğu’da yaşanan katliamları Batı’nın gündemine farklı bir cepheden taşınmasını sağladı.
Kanal D’de canlı yayınlanan bir Beyaz Show’a Diyarbakır’dan bağlanan Ayşe Çelik adında bir öğretmen “çocuklar ölmesin” diyerek, kafasını diğer tarafa çeviren milyonların yüzüne haykırdı ve bir anda tüm Türkiye’yi adeta silkeledi. Her ne kadar bu sesin bir çığ gibi büyümesinden ödü kopan AKP ve Erdoğan başlattıkları savaşa karşı yükselen bu sesi susturmak için derhal harekete geçtiyse de Ayşe öğretmenin çığlığı Batı kamuoyunda çeşitli biçimlerde yankı buldu. Programdan hemen Beyaz Show moderatörü Beyazıt Öztürk (Beyaz)’ün yalvar yakar özür dilemesi ve ona rağmen hakkında da derhal bir soruşturma başlatılması, kuşkusuz Türkiye’de baskının ulaştığı seviyeye bir gösterge oldu. Bu durum bundan sonra safların iyice keskinleşeceği ve sadece ya zulmedenden ya da zulmedilenden yana olunabileceğini ifade ediyor.
Kürdistan’da sürdürülen savaşa karşı ikinci ve daha güçlü tepki ise akademisyenlerden geldi. Türkiye’den ve Dünyadan yaklaşık 1200 akademisyenin imzaladığı “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiri devletin katliam yapmakta olduğunu belirterek bu katliamın bir an önce bitirilmesi çağrısında bulundu. Burjuva medyası bu bildiriyi “ihanet” olarak yansıtırken Erdoğan da imzacıları “güya akademisyen”, “sözde aydın” ifadeleri ile küçümsemeye devam ederek onları ihanet etmekle suçlayıp hedef tahtasına oturtmuş durumda. Erdoğan bu bildiriyi uzun zamandır üniversiteleri kendi kontrolüne alma ve sol, sosyalist, demokrat akademisyenlerden “ayıklama” planı için fırsata çevirmek istiyor. Hakimiyetini inşa etme çabalarının bir parçası olarak üniversiteleri kontrol altına alma operasyonlarının bir parçası olarak akademisyenlere açtığı bu savaşı da derinleştirerek sürdüreceği çok belirgin.
Metnin kamuoyunda yarattığı yankı sürerken TTB, TMMOB, Eğitim-Sen gibi kurumlardan ve toplumsal muhalefetin değişik katmanlarından destek buldu. Yazarlardan yayıncılara, öğrencilerden dünyaca ünlü bilim insanı ve akademisyenlere birçok kesim bildiriye imza attığını açıkladı. 21 Ocak’ta kampanyanın web sayfasında kamuoyuna yapılan bildirimde “Barış İçin Akademisyenlerin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlığıyla, 11 Ocak 2016’da 1128 imzayla kamuoyuna duyurduğu metni, 20 Ocak 2016 22:00 itibariyle, Türkiyeli 2212 akademisyen ve araştırmacı imzalamış, metne yurtdışından da aynı tarih ve saat itibariyle 2220 akademisyen ve araştırmacı destek” verdiği bildiriliyor
Diğer taraftan da akademisyenler gözaltına alınıp evleri aranıyor. Bazılarının üniversiteden atıldıkları haberleri geliyor. Birçok akademisyenin çalışma odalarının kapıları işaretlenerek ırkçı ve faşist söylemler içeren notlarla tehdit ediliyor. Yine web sayfasındaki bildirime göre “…Barış talebini dile getiren bu metne imza vererek düşünce ve ifade özgürlüklerini kullanan akademisyenler, günlerdir aşağılanmaya çalışılmakta, hedef gösterilmekte ve tehdit edilmektedir. 18 Ocak 2016 itibariyle, 1128 imzacı hakkında Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu uyarınca soruşturmalar başlatılmıştır. Meslektaşlarımız arasında gözaltına alınan, yurt dışına çıkma yasağı getirilen, hakkında idari soruşturma başlatılan, işinden atılan, görevinden uzaklaştırılanlar bulunmaktadır… “
Akademisyenler üzerindeki bu baskının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Zira iktidar partisi AKP’nin bile “darbe anayasası” olarak nitelendirdiği 1982 Anayasası’nın “düşünce ve kanaat hürriyeti” başlıklı 24. Maddesine göre “ Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.” “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. Maddeye göre ise “herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir”. Normlar hiyerarşisinin en tepesinde bulunan Anayasa’daki bu ifadenin yok sayılması, egemenlikleri tehlikeye düştüğünde egemenlerin kendi koydukları kuralları çiğnemekten nasıl sakınmadıklarını çok iyi ortaya seriyor.
Akademisyenlerin bu tavrı, Batı’daki sessizliği bozan bir çağrıdır. İktidarın basit bir fikir beyanına bu kadar sert tepki vermesinin nedeni de bu bildirinin ardıllarına “öncü” olarak cesaret verip bir çığ gibi büyümesi tehlikesinden duydukları korkudur. Yani mesele sadece “Kürt” değil, mesele işçiler, yoksullar, emekçiler ve onların sindirilmesi, baskıya sömürüye karşı seslerinin kesilmesi, bastırılmasıdır. Bu yüzden tüm işçiler, yoksullar ve gençler bu savaş politikasına dur demeli, Kürt halkı ve akademisyenlerle dayanışma içinde olmalıdır.
Bugün Kürtler, yarın herkes!
İmza Kampanyasının Metni:
“Bu suça ortak olmayacağız!
Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!
Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.
Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.
Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.
Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.
Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.”
http://www.barisicinakademisyenler.net/index.html