“Yeni Türkiye”nin Amele Pazarı |Erdinç YILDIRIM

Views 639
Okuma Süresi7 Dakika

 

Geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarını çektiği için bir süre gündemi işgal eden ünlü fotoğrafçı Ara Güler’in “Amele Pazarı” isimli bir çalışması var. (Ben bu tartışmaya girmeyeceğim, benim meramım başka.) Fotoğraf 1954 yılında İstanbul’da çekilmiş. Epey ünlü bir çalışmadır.

Yıl 2016’nın Mayıs ayı. Meclisten yeni bir yasa çıktı. Onların deyimi ile “Özel İstihdam Büroları” bizim tabirimiz ile Kölelik Büroları’nın (ya da ‘Amele Pazarı’) kurulması yasal hale geldi.

Sendikaların “kölelik bürosu” dediği ancak basın açıklaması dışında kıllarını kıpırdatmadığı yasanın detaylarına geçmeden önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu yasayla ilgili ne demiş ona bakalım: “Bu, Türkiye’de belki de ancak 250 bin kişiye, 300 bin kişiye yeni bir iş kapısı açacaktır. Doğum yapan yerine özel istihdam bürosundan bir geçici kadın işçi temin edilecek ve yarı gün o çalışacak, yarı gün de ötekisi çalışacak. Bugün hangi kadın evinde bir metal işiyle uğraşırken veya bir örgü işiyle uğraşırken veya bir kutu yapımı işiyle uğraşırken bir sosyal güvenlik sistemi içerisindedir? Bugün hiçbirisinin sosyal güvenlik sistemi yok. Son çıkardığımız kanunda, bir kadın doğum yaptığı zaman iki ay, dört ay, altı ay ve altı yaşına kadar, çocuğu okula gidene kadar bir şekilde yarı zamanlı çalışabilme fırsatına sahip. Yarı zamanlı çalışabilme fırsatına sahip olduğu zaman, işvereni ile, işyeri ile çalışan kadın arasında bir problem oluşabilir. Tam da bunu tahkim eden, orada onun daimî işçiliğini daimî kılan bir anlayıştır bu. Onun yerine özel istihdam bürosundan bir geçici kadın işçi temin edilecek ve yarı gün o çalışacak, yarı gün de ötekisi çalışacak ve orada doğum yapan ve doğum yapması sebebiyle de hem iki ay izin alan hem de yarı zamanlı çalışma hakkı bulunan kadının da iş akdiyle ilgili herhangi bir problem ortaya çıkmayacak.”

Neredeyse bütün “büyük” gazeteler haberi “müjde, 300 bin kişiye istihdam!” perdesinden verirken biz işin perde arkasına bakmadan önce cevabını bulamadığım bir soruyu paylaşmak istiyorum: Belirli süreli iş sözleşmeleri niye var?

Kıdem tazminatı fiilen işlevsiz kalıyor

Yasada kıdem tazminatı ile ilgili bir düzenleme bulunmuyor. Mevcut durumda işçilerin çok büyük bir kısmının kıdem tazminatından yararlanamadığı düşünüldüğünde ve buna henüz detayları belli olmayan ama fona devredilmesi ve mevcut durumun gerisine gidecek bir kıdem tazminatı sistemi akıllarda tutulduğunda ‘kiralık işçi’nin kıdem tazminatı hayal olacak.

Bunun yanında yasaya göre özel istihdam büroları 20 bin TL’lik teminat şartı getiriyor. Sigorta prim borcu bulunan bir özel istihdam bürosu ‘dükkanı’ kapatıp giderse çalışan işçi ortada kalmış olacak. Yasaya göre ‘bu teminattan önce işçi alacağı ödenir.’ denmesine rağmen 30 ve üzeri işçiye aracılık eden bir büronun işçi alacağı ödemesi hayalden öte birşey olarak görülmüyor. Ayrıca yasada büronun mali gücünün denetlenmesine dair hiçbir madde de yer almıyor.

Özel istihdam büroları sonuçta kar etmek isteyen kuruluşlar olacak. Yani işçi Mehmet’i 700 liraya çalışmaya zorlayacak. Sonra işçi Mehmet’i bir fabrikaya 900 liraya kiralayacak (bu korkunç tabir için özür dilerim). Arada oluşan 200 lirayı işçi Mehmet çalıştıkça özel istihdam bürosu kazanacak. Şimdi Ara Güler’in ‘Amele Pazarı’na geri dönelim. Eskiden ‘amele çavuşu’ diye tabir edilen, işe gideceklere aracılık eden insanlar vardı. Bunlar örneğin işçi eğer normalde 100 lira alacaksa 20 lirasını kendileri alıp işçiye 80 lira verirlerdi. Gerçi mevsimlik tarım işçileri düşünüldüğünde bu durum hala geçerli de, neyse… Şimdi bu iki durumu kıyasladığımızda ikinci durum eskinin allanıp-pullanıp cilalanması olmuyor mu?

Peki ya sendika?

Kağıt üzerinde her çalışana sendikal hak sağlanıyor. Fakat özel istihdam bürosu aracılığı ile çalışan bir işçi sendikaya üye olduğunda (anında işten atılmazsa) özel istihdam bürosu tarafından başka bir iş yerine gönderilir mi? Zaten fiili olarak tazminat hakkı olmayan kiralık işçinin sendikaya üye olması mümkün mü? Diyelim ki işçi kağıt üzerinde sendikaya üye oldu. Bu işçinin işyeri özel istihdam bürosu olduğu için grev yapacağı yer de belki 25 m2 büyüklüğünde olan özel istihdam bürosu olacak. Koca koca fabrikalarda üretim yapmalarına rağmen yasal olarak işyerleri özel istihdam büroları olacak. Kaldı ki özel istihdam bürolarının hangi sektörde konumlanacağı ve bu işçilerin hangi sektördeki sendikalar tarafından üye yapılacağı konusu bile net değilken. Yani kiralık işçiler için sendika üyeliği ve toplu sözleşme hakkı da hayalden öteye gidemiyor.

İş güvencesi ortadan tamamen kalkıyor!

Özellikle kriz dönemlerinde üretimin azalmasıyla birlikte ‘kiralık işçi’ye karşı kıdem ve ihbar tazminatı gibi sorumluğu bulunmayan patronlar hiç sıkıntıya girmeden işçileri kapının önüne koyabilecek. Yani kamuda çok yaygın olarak kullanılan taşeron sisteminin bir benzeri özel sektörde uygulanarak iş güvencesi tamamen ortadan kalkmış olacak. Kiralık işçiyi çalıştıran işletme sahibinin mali ve sosyal haklarla ilgili bir yükümlülüğü olmayacağı için kiralandığı işyerinde çalışma süresi dolan işçi bağlı olduğu özel istihdam bürosu tarafından başka bir işyerine kiralanmayı bekleyecek.

Yasaya göre doğum izni ve sonrasında kısmi çalışma hakkı kullanan kadın işçilerin, askerlik hizmeti yapan işçilerin yerine geçici işçiler kiralanabilecek. Mevsimlik tarım işlerinde veya temizlik işleri, hasta, yaşlı ve çocuk bakım hizmetleri gibi ev hizmetlerinde, süre sınırı aranmadan geçici iş ilişkisi oluşturulabilecek. İşletmenin günlük işlerinden sayılmayan ve aralıklı olarak gördürülen işlerde, iş sağlığı ve güvenliği bakımından acil olan işlerde veya üretimi önemli ölçüde etkileyen zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması halinde, işletmenin iş hacminin öngörülemeyen şekilde artması halinde ve mevsimlik işler hariç dönemsellik arz eden iş artışları halinde, en fazla 4 ay süresince geçici iş ilişkisi kurulabilecek.

Kiralık işçi sayısı toplam işçi sayısının dörtte birinin geçemeyecek. Ancak 10 ve daha az işçi çalıştıran işyerleri için 5 işçiye kadar kiralık işçi çalıştırılabilecek. Yani kamuda çalışanların çok büyük bir çoğunluğu taşeronda çalışırken özel sektörde çalışanların da büyük bir çoğunluğu kiralık işçi olarak çalışacak. Türkiye’deki işletmelerin yaklaşık yüzde 80’inin 10 kişi ve altında işçi çalıştıran işletmeler olduğu göz önüne alındığında “Yeni Türkiye”nin kiralık işçi cenneti olacağı aşikardır.

İşin daha da can yakan kısmı ise SGK primleri… Diyelim ki işçi Mehmet altı ay bir fabrikada kiralık işçi olarak çalıştı. Bu süre zarfında SGK primleri bağlı olduğu özel istihdam bürosu tarafından ödendi. İşçi Mehmet’in sözleşmesi bitti, bir sonraki sözleşmesi başlayana kadar altı ay işsiz kaldı. Bu altı ay boyunca işçi Mehmet’in SGK primlerini kim ödeyecek? Tabi ki işçi Mehmet ödeyecek! Yani emeklilik de hayal olacak!

Ya İşsizlik Maaşı?

Türkiye’de bugüne kadar oluşturulan fonların akıbetini anlatmaya gerek yok. İşsizlik maaşı fonu da diğer fonlar gibi amacına hizmet etmekten çok uzakta. Nereye mi harcanıyor? Kimse net olarak bilmiyor. İşsizlik maaşı fonunda biriken paranın yaklaşık yüzde 10’u işsizlik parası olarak ödenen bir ülkede kiralık işçi olarak özel istihdam büroları aracılığı ile çalışan işçilerin işsizlik maaşı alabileceğini düşünmek ahmaklık olur herhalde. Evet, son 3 yıl içinde 600 gün prim ve son 120 gün kesintisiz prim koşullarını sağlayamayan kiralık işçiler, işsizlik ödeneği alamayacak. Yani kimse işsizlik maaşı alamayacak!

Hatta bırakın işsizlik maaşını 10 yıllık sigortalılığı ve 1800 gün primi olmayan kiralık işçiler, malul olsalar bile aylık dahi alamayacaklar. Bunların yanında son 90 gün prim yatma koşulunu sağlayamayan kiralık işçiler hastalandıklarında geçici iş göremezlik ödeneği alamayacaklar. Doğum tarihinde sigortalı olmayan kadın işçi ve/veya son 1 yılda 90 gün primi olmayan kadın işçi analık ödeneği de alamayacak. Bitmedi, 5 yıldan beri sigortalılığı ve 900 gün primi olmayanların hak sahiplerine aylık da bağlanmayacak.

Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan akmakça

Yasada işçi ile özel istihdam bürosu arasında yapılacak sözleşmenin niteliği hakkında bilgiye yer verilmemiş. Yani işçi Mehmet ile yapılacak sözleşme belirsiz süreli iş sözleşmesi mi olacak, belirli süreli iş sözleşmesi mi olacak? Ya da özel istihdam büroları belirli süreli iş sözleşmelerine cezai maddeler ekleyerek işçileri sözleşme süresi içinde bürodan ayrılmasını engelleyebilecek mi?

“Peki işletmelerin günlük işlerinden sayılmayan” işler nelerdir? Bunun cevabını kim verebilir? Ya da “iş hacminin öngörülemeyen ölçüde artması” koşulu nasıl bir ölçüttür? Veya “dönemsellik arz eden iş artışları” koşulu ile hem öngörülemeyen hem de öngörülebilen hallerde işverene rahatça işçi kiralama olanağı sağlıyor.

Dünyada kiralık işçi uygulamaları

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun Haziran ayında hazırladığı 6175 Sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik yapılmasına dair Kanun’un (Kiralık İşçilik) Anayasa’ya Aykırılığı konusunda   hazırladığı rapora göre 2013 yılında dünya çapında 40,2 milyon işçi kiralık işçi olarak istihdam edilirken bunların yüzde 52’si üç aydan kısa süreli çalışıyor. Rapora göre pek çok ülkede “eşit ücret” ilkesi benimsenmesine rağmen uygulamada kiralık çalışanlar daha düşük ücretlere çalışıyor. Örneğin Almanya’da, büro çalışanlarının aldıkları ücretin emsal çalışanlarla kıyaslandığında yüzde 30 daha az olduğu gözleniyor. Yine Kanada’da bu oran yüzde 40’lara varıyor.

Kiralık işçiler arasında sendikalılaşma oranları ise oldukça düşük. Fransa’da yüzde 0,9 iken İtalya’da 1,4 – 1,7 arasında seyrediyor. Rapora göre özellikle Belçika, Fransa ve Hollanda’da yapılan araştırmalar, kiralık işçilerin diğer işçilere kıyasla daha fazla iş sağlığı ve güvenliği risklerine maruz olduklarını ortaya koyuyor. Örneğin, Belçika’da hem mavi hem de beyaz yakalı kiralık işçiler için iş kazası riski diğer çalışanlar için olan riskin iki katından fazla. Fransa’da da oluşturulan iş kazaları endeksinde, ortalama iş kazası oranı 1,94 iken, kiralık işçiler için bu oran 6,1’dir.

Tüm bunlar demek oluyor ki, dünyadaki uygulamalar ve orataya çıkan sorunlar göz önüne alındığında yukarıda yaptığımız tespitlerin fazlası var eksiği yok. Tüm bunlar demek oluyor ki; kıdem tazminatı, sendika üyeliği, toplu sözleşme ve grev hakkı başta olmak üzere daha bir çok hak işçilerin elinden alınıyor.Tüm bunlar demek oluyor ki, gelir dağılımındaki adaletsizlik daha da kesinleşirken ücret ve çalışma şartları kölelik koşullarında olacak.  Tüm bunlar demek oluyor ki, güvencesiz ve esnek çalışmanın önünde hiçbir engel kalmıyor. Tüm bunlar demek oluyor ki, son 13 yılda iş kazalarında 17 bin işçinin canını alan siyasal iktidar daha binlerce işçinin canını alacak.

Ve tüm bunlar demek oluyor ki, kazanılmış hakların bu kadar pervasızca gasp edilmesine karşı tüm işçilerin omuz omuza verip tepkisini ortaya koyması, mücadele etmesi gerekiyor!

 

 

Previous post Kürt sorunu: Genel bir bakış |İsmail N. OKAY
Next post İki Yeni KHK: Rektör Seçimleri Yok! |HABER