Azak Taburu’nun Batı’yla İlişkileri ve Putin’in “Anti-Faşizmi” |Giorgos LIGOURIOTIS

Views 511
Okuma Süresi5 Dakika

Giorgos LIGOURIOTIS, 11 Mart 2022

Çeviren: S. Erdem Türközü

Ukrayna’da savaşın başlamasından bu yana, uluslararası medyanın çoğunluğu, savaşın trajik görüntülerinin yanı sıra Ukrayna toplumunun bir kısmının ülkelerini Rus işgaline karşı savunmaya nasıl hazırlandığını bildirdi.

Haberlerde, Ukraynalı askerlerin, çocuklar ve yaşlılar da dahil olmak üzere bir grup Mariupol sakinine, “tüm aile için temel eğitim”, “ilk yardım” ipuçları, Molotof kokteyllerinin nasıl yapılacağına ilişkin talimatlar ve “silahların nasıl kullanılacağına dair eğitim” verdiği betimlendi.  Mariupol sakinleri arasından 78 yaşındaki Valentina Konstantinovska’nın el ele “Ukrayna direnişi”nin yüzü olduğu bildirildi.

Bununla birlikte bu haberler, eğitmenlerin kimliği hakkında bilgi vermemekte ve üniformalarındaki nişanlar açıkça görülebilmesine rağmen bu “eğitmen”lerin aslında neo-Nazi Azak taburunun üyeleri olduğunu açıklamamaktadır.

Azak Taburu’nun doğuşu

Azak Taburu (adını güneydoğu Ukrayna’daki kapalı denizden alıyor) 2014 yılında Yahudi karşıtı Andri Biletsky tarafından kuruldu. Biletsky, aşırı sağcı, Ukrayna Vatanseverleri ve Sosyal-Nasyonal Meclis (SNA) gruplarının kurucu üyelerinden biri olduğu için zengin bir neo-Nazi geçmişine sahiptir.

2010 yılında yaptığı bir açıklamada, ulusun görevinin “son bir haçlı seferinde dünyanın beyaz ırklarına önderlik etmek (…) Yahudilerin liderliğindeki Untermenschen’e [aşağı ırklara] karşı liderlik etmek” olduğunu belirtti ve bu da neo-Nazi profili hakkında şüpheye çok az yer bıraktı..

2013’te Maidan ayaklanması patlak verdiğinde, aşırı sağ ve neo-Nazi gruplar Sağ Sektör adı verilen ortak bir şemsiye altında bir araya geldi. Bu harekette Sağ Sektör, özellikle de hükümet karşıtı barışçıl gösterilerin şiddetli çatışmalara dönüştürülmesinde, belirleyici bir rol oynadı. Bu ayaklanma, Rus yanlısı Yanukoviç hükümetinin düşmesiyle sonuçlandı.

Nisan 2014’te, dönemin İçişleri Bakanı Arsen Avakov, 12.000 kişilik yeni sivil paramiliter güçlerin oluşturulmasına izin veren bir kararname yayınladı.

Azak Taburu 5 Mayıs 2014’te kuruldu ve güneydoğu Ukrayna’daki ayrılıkçılara karşı savaşlarda yer aldı. Azak Taburu üyeleri kendilerini açıkça neo-Nazi olarak ilan ediyor ve beyaz üstünlükçü ideolojiyi destekliyor. Kasım 2014’te Azak taburu Ukrayna Ulusal Muhafızları’yla bütünleştirildi ve hatta o zamanki Cumhurbaşkanı Petro Poroshenko tarafından övüldü.

2016’da Azak Taburu, Ulusal Kolordu adında bir siyasi parti kurdu ve 2018’de solculara, anti-faşistlere, LGBTQ+ topluluğu üyelerine, Romanlara vb. karşı bir dizi saldırıdan sorumlu bir saldırı taburu olan Ulusal Milis’i kurdu.

Azak Taburu’nun düzenlediği kamplarda 6 yaşındaki çocuklara silah kullanmayı öğretmesi gerçekten dikkat çekicidir!

2014’te solcu sendikacıların toplu katliamı

Mayıs 2014’te Odesa’daki Sendikalar Evi’nde 48 kişinin trajik bir şekilde öldüğü katliam, bu neo-faşistlerin ne kadar acımasız olduklarını en tüyler ürpertici biçimde gözler önüne serer. Neo-Naziler solculara ve anti-faşistlere saldırdı, onları Sendikalar Evi’nde hapsetti ve ardından binayı ateşe verdi.

Birçok kişi bu katliamdan sahneleri telefon kameralarına kaydetti. Birçok video mevcut ve bazılarında faillerin yüzleri açıkça görülüyor. Ancak bugüne kadar bu korkunç suçtan sorumlu tek bir kişi bile adalete teslim edilmedi!

Hükümet ve neo-Naziler arasındaki yakın bağlar

Neo-Nazilerin parlamentoya seçilmeyi arzuladıkları ama başaramadıkları bir gerçektir. Bununla beraber seçim başarısızlıklarına rağmen, bu gruplar Ukrayna egemen sınıf partileriyle güçlü bağlar kurmayı başardı ve bu nedenle mutlak cezasızlık elde etti. Devlet yapılarına da nüfuz etmeyi başardılar.

En dikkate değer ilişki, Azak Taburu’nun eski İçişleri Bakanı Arsen Avakov’la olan ilişkisidir. Avakov’un Azak Taburu’yla bağları bir sır olmadığı için, neo-Nazilerin en ateşli destekçilerinden biri olduğu ortaya çıktı.

2014 yılında Avokov, 2014 yılında Vadim Troyan’ı Kiev bölge polisinin başına atadı. Troyan, bilinen bir neo-Nazi ve bu resmi atamaya kadar Azak Taburu’nun komutan yardımcısıydı.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, Odesa’daki eski Sağ Sektör lideri Serhiy Sternenko’dan Odesa’daki Ukrayna Güvenlik Servisi’nin (SBU) başkanı olmasını istemişti. Bu, Sternenko tarafından Nisan 2021 tarihli bir röportajda açıklandı. Zelenski bunu asla inkâr etmedi.

Batı’dan Finansman ve askeri eğitim

Bununla beraber neo-Naziler sadece Ukrayna düzeni tarafından değil, aynı zamanda Batı tarafından da destekleniyor: aslında finansman ve askeri eğitim buldukları yer de burasıdır. ABD, “Rus saldırganlığı” olarak adlandırdıkları şeyle savaşmak için Şubat 2014’ten beri Ukraynalı neo-Nazileri açıkça finanse ediyor.

Beyaz Saray‘a göre, Ukrayna 2016 yılına kadar 2 milyar dolarlık kredi garantisi ve yaklaşık 760 milyon dolarlık “güvenlik ve teknik yardım” almıştı. Aslında, Kongre başlangıçta Ukrayna’daki neo-Nazilerin finansmanını, eğitimini ve silahlanmasını reddetmişti. Buna rağmen Pentagon’un baskısıyla yasak kaldırıldı.

Bu arada CIA, 2015’ten beri Ukraynalı paramiliter güçleri “asi liderler” olarak hareket etmeleri için gizlice eğitiyor. Eski bir istihbarat yetkilisi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye çalışması durumunda bunların operasyonel olacağını özellikle açıkladı.

Öte yandan, George Washington Üniversitesi’ne bağlı Avrupa, Rusya ve Avrasya Araştırmaları Enstitüsü’nün (IERES) araştırmasına göre, Kanada, ABD, Fransa, Birleşik Krallık ve diğer Batılı hükümetler, Ukrayna’da aşırı sağ grupların eğitimine katkıda bulundu.

“Demokrasi” ve “özgürlük” savunucuları buraya kadarmış. Ukraynalı neo-Nazileri silahlandırmak ve güçlendirmek için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Bu neo-Naziler de, zamanı geldiğinde, Batı’nın emperyalist çıkarlarına olabilecek en iyi şekilde hizmet edeceklerdi.

Putin’in Avrupa aşırı sağıyla ilişkileri

Yukarıdakilerin tümü kesinlikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini haklı çıkarmak için söylenmemiştir. Ukrayna’nın sözde “Nazileştirmeden arındırılması”, Putin’in dikkatleri suçlarından başka yöne çevirmesi için sadece bir bahane olarak kullanılıyor.

Putin’in faşizm karşıtlığı adına konuşması kesinlikle çok çirkin. Avrupa’daki aşırı sağ partilerin tüm liderlerinin Putin’i övmesi tesadüf değildir. Bu ilişki aslında iki yöne de gidiyor: Avrupa aşırı sağıyla Kremlin arasında yakın bağlar var. Putin’in “anti-faşist mücadelesi” de buraya kadarmış. 

İtalyan aşırı sağcı Kuzey Birliği‘nden (Lega Nord) Salvini, birçok kez Putin’e hayranlığını dile getirdi. Putin’in partisiyle bir işbirliği antlaşması bile imzaladı.

Putin’le Alman aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) arasındaki ilişkiler de benzer şekilde yakın görünüyor. Nisan 2019’da BBC, aşırı sağcı AfD milletvekili Marcus Fronmeyer’in “tamamen Rusya tarafından kontrol edileceğini” belirten bir Kremlin belgesini ortaya çıkardı. Bu belge, özellikle Kırım, Ukrayna ve AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımları gibi konularda kamuoyunu ve AB’nin karar alma sürecini etkilemeye yönelik girişimleri ayrıntılı olarak açıklamaktadır.

Fransız Mediapart tarafından yapılan bir araştırmaya göre, aşırı sağcı Ulusal Birleşme’nin [Rassemblement National] üyesi Marine Le Pen, Rusya ve Ukrayna arasındaki anlaşmazlıkta Rusya yanlısı bir pozisyon alması karşılığında 2014 yılında bir Rus bankasından 9 milyon euro kredi aldı. 

Emperyalist çıkarlara hizmet etme bahaneleri

Putin’in “faşizm karşıtlığı”, Rus kapitalizminin bölgede kendi çıkarlarını ilerletmesi için bir bahaneden başka bir şey değildir. Tıpkı ABD’nin “demokrasi” kampanyasının aynı zamanda dünya hâkimiyetini zorlamak için bir bahane olması gibi. Aynı zamanda Batı, Ukraynalı neo-Nazilerin doğu Ukrayna’daki çatışmalardaki etkin varlığına ve katılımına göz yumuyor.

Başka bir deyişle, her iki taraf da ikiyüzlüdür. “Demokrasi”, “özgürlük” ya da “faşizm karşıtlığı” adına insanları savaşa sürüklüyorlar, kanlarını ise NATO’nun ya da Rusya’nın emperyalist çıkarlarının sunağında akıtıyorlar.

https://www.internationaliststandpoint.org/the-relations-of-the-azov-βattalion-with-the-west-and-putins-anti-fascism/

Previous post Ukrayna’daki savaş ve “yeşil” nükleer enerji |Elektra KLEITSA
Next post Gezi davasında Erdoğan’ın intikamı devam ediyor |Ecehan BALTA