EYK Tezleri I
Bu döküman CWI’nin (İşçi Enternasyonali Komitesi) Aralığın birinci haftasında Belçika’da toplanan en son Enternasyonal Yürütme Kurulu toplantısında tartışılıp, düzeltilip, tamamlandıktan sonra oylanarak karara bağlandı.
Son EYK ,‘Tarihin dramatik bir döneminden geçiyoruz“ şeklinde bir sonuca varmıştı. Buna göre bu; Avrupa’da işçi sınıfının kitle hareketleri, yeni sömürge dünya da (ülkelerde ç.n) özellikle de Ortadoğu’da devam eden kargaşalıklar,Güney Afrika’da işçi sınıfının kendini tekrar göstermesi, seçimlerden sonra ABD’de ortaya çıkan beklentilerle ilgili gelişmeler; ayrıca Çin ve Asya’daki bütün değişimler, özellikle de Latin Amerika’daki durumda önemli dönüşümler şeklinde kendini gösteriyordu. Ayrıca Doğu Avrupa ve Rusya’da da yolsuzluklara, paraziter soyguncu-gangester-kapitalistlere karşı muhalif kitle hareketleri muhtemeldi. Kapitalist dünya ekonomisinin1930’lardan beri en ciddi krizinin devamı bütün bunları tetikleyen olacaktı. CWI’nin bu koşullar içerisindeki rolüne de vurgu yapmıştık. Geçici komplikasyonlardan doğacak zorluklara rağmen ortaya çıkacak muhtemel hareketlere başarılı bir biçimde müdahale edebilecek durumda olabilecek, emekçilerin ve gençlerin içinden en iyilerinden bir kesimi kazanabilecektik.
Hayal kırıklığına uğratılmadık. Çünkü Türkiye, Brezilya, Mısır ve Güney Afrika’da kentlerde ve kırlardaki kitlelerin oluşturduğu, işçi sınıfının baskın olduğu sarsıcı harketler ortaya çıktı. Artı, Avrupa işçi sınıfının, brutal kemer sıkma önlemlerina karşı grev ve gösterilerini sürdürerek verdiği amansız ve inatçı direnişi bu duruma doğru tekabül ediyordu. Türkiye’de de ardından emekçi sınıfının eyleme geçtiği meydanların kitlesel işgali ortaya çıktı. Brezilya ve Mısırla birlikte Güney Afrika‘yı da unutmadan, muhtemelen tarihin –işçi sınıfı tarihinin kesin, en büyük kitle hareketlerini ortaya koydular.
Mısır -22 Milyon Mursi’nin gitmesini talep etti
İlk olarak, 22 milyon kişi Mısır’da Mursi’nin gitmesine yönelik dilekçeye imza attı. ‘İkinci devrim’ –raydan çıkarılan ‘birinci devrimin’ ardından geleceğini CWI’nin doğru olarak öngördüğü –sırasında sokaklarda olan kitlenin sayısı tartışmalıydı. Resmi olarak 17 milyon, muhalefete göre 33 milyondu. Ancak büyük sermayenin onayıyla içinde ordunun eli de vardı. “Economist” orduyu “Tahrir Meydanı’nın 18. Brumaire’i” olarak isimlendirdi. Genaral Sisi ve Louis Napoleon karşılaştırması isabetlidir. Fakat o zamandan farklı olarak açık bir askeri diktatörlüğün yeniden yerleştirmesi daha mevcut değil. Müslüman Kardeşler’in “iktidar tekeli“ halkın geniş kesimlerini soğuttu: Liberalleri, birinci devrimin mücadele kadroları olan gençleri ve kitlenin büyük bir bölümünü. Son rakamlar Müslüman Kardeşler’in hala halkın beşte biriyle üçte biri arasında bir desteği aldığını gösteriyor. Yine de bu, klasik anlamda bir askeri darbe değildi.
Ekonominin korkunç durumu Mursi’nin devrilmesinde güçlü bir etkendi. 2011’den bu yana 4500 fabrika kapandı ve 18 milyon insan ya yoksulluk sınırında ya da altında yaşıyor. Aynı zaman içinde yerden mantar gibi bitercesine bağımsız sendikalar ortaya çıktı ve tahmini olarak bugün üye sayıları 2,5 milyon. CWI’nin işçi sınıfının bağımsız örgütü ve eylemliğinin aciliyetine olan vurgusunu destekler gibi her ay 800 tane grev patlak veriyor ve devam ediyordu. Bu, işçi sınıfının devrim sırasındaki içgüdüsel ruh halidir. Şu ana kadar bir sonraki, belirleyici o evreye, bir işçi kitle partisini kurmaya henüz geçmiş değil. Yeni deneyimler onu da gündeme getirecektir.
Fakat gelişmeler düz bir çizgi halinde ilerlemeyecektir. Generalller –onların arkasında da Mübarek’in değişmeden duran güvenlik aparatının “derin devleti“, düzeni sağlamak için Sisi figürünün etrafında toplanmaya çalışıyorlar. Geceleri yapılan meydan işgalleri ve gösterileri vb. yasaklanması için direktifler verdiler bile. Ülkeyi ziyaret eden bir ABD senatörü Sisi ile görüşmesinin ardından onun, “fiili hükümdar ve bir nebze de bunun sarhoşluğunda olduğunu“ söylemişti. Ancak, bu aşamada Mübarek tarzı soğuk bir rejimi, diktatörlüğü yeniden kurmak mümkün değil. Ordu esas olarak toplumsal durumu kontrol edebilecek şekilde gücü elinde bulundururken, “demokrasi“ görünümünü –belki Parlamentonun mevcudiyetinin sınırlı yetkilerle sürdürerek, muhafaza etmek zorunda kalacaktır. Sisi çevresinden gelecek bir “soğuk darbe“nin, başlangıçta kitlelerin büyük bir kesiminden, varolan kaos‘tan çıkmak için destek bulması da ihtimal dışı değildir. Fakat Mısır’daki kitleler uykuya dalmayacaklardır. Özellikle işçi sınıfı ve kentli yoksul kesimler henüz elde ettikleri güç araçlarıyla devrimi ileriye taşıyacak telepleri için mücadeleye koyulacaklardır. İşçi sınıfının bağımsız gücünü inşa etmek için Mısır’da ve bölgede güçleri bir araya getirme çabamızı sürdürmemiz aciliyet taşıyor.
Geçen yıl şunu da yazmıştık: “Latin Amerika son dönemde sınıf mücadelesinin en önünde yer almıyor.“ Bir İngiliz futbol yorumcusunun 1966’daki dünya kupası‘nın ardından söylediği ünlü bir sözü gibi: “Şimdi zamanı geldi“. Brezilya, Şili ve Arjantin bunu muhteşem bir şekilde gösterdiler. Brezilya ortalama %7’lik bir büyümeyle ekonomik ışıltısını yaşadığı zaman, emekçilerin “bizim payımız“ talebinde bulunacakları bir grev yoğunluğu beklentimiz vardı, şimdi bu gerçekleşiyor. Ayrıca şunu söylemiştik: Brezilya ve diğer ülkeler, ekonomik krizin yeni bir dönemine kendi ülke ekonomilerinin temeli üzerinde zayıflamış bir pozisyonda girecekler.”
Brezilya –Kitlesel Protestolar
Brezilya’da son dönemde ortaya çıkan devasa olaylar bunun altını çiziyor. 120’si büyükşehir olmak üzere herhalde toplam 300 şehirde en az 2 milyon ya da daha fazla kişinin aynı anda sokaklara çıktığı kitlesel gösterilere tanık olduk. Krizin derinlilik karakteri kendini profesyonel futbolcuların desteğinde ve konfedarasyon kupası sırasında sokaklara çıkan insan sayısının stadyumlardakinin çok çok üstünde olmasında da gösteriyor. Avrupalı futbol yorumcuları bile tanık oldukları bu düzenlenen pervasızca pahalı manzaranın arkasındaki yoksulluk hakkında yorum yapmak zorunda hissediyorlardı kendilerini.
Bazı maçların canlı yayınlandığı Fortaleza dünyada en çok eşitsizliğin olduğu beş şehirden bir tanesidir. 400 yoksul Faveles (gecekondu mahallesi ç.n) ile çevrilidir. Bu ülke –gerçekte yarım bir kıta, güneyde Porto Allegre’den kuzeydeki Amazon bölgesindeki Belem’e kadar sarsıldı. Hareket ulaşıma yapılan zamlara ve Sao Paulo’nun yıkık altyapısına karşı yapılan protestolarla başlayarak daha iyi eğitim, ücret ve polis şiddetine karşı protestolar şeklinde genişledi. Ulaşım zammı kararı geri alındı fakat hareket büyümeye devam etti. Son grevler hoşnutsuzluğun geri çekilmeyeceğini ve muhtemelen gelecek yıl Berzilya’da düzenlenecek olan Dünya Kupası karşılaşmaları sırasında yeni bir dinamik alacağını gösteriyor. Brezilyalı kitlelerin yaşam koşulları ve kalitesi göz ardı edilirken böyle bir şeye pervasız düzeyde paraların harcanması şimdiden yeni gösterilere yol açtı bile.
Brezilya seksiyonumuzun azmi, perspektiflerindeki netliği ve hareket içindeki çalışmaları, özellikle de solun bir kesiminin hareketin belli bir aşamasında sağcıların mobilizesini telaş içinde gelmekte olan askeri bir darbe olarak görmeleri karşısında dikkatleri üstüne çekiyor. Mevcut güç dengeleri ve işçi sınıfı tarafından yükselen muhalefet grafiği bu aşamada 1968 Meksika’sı stilinde sert bir müdahalenin kesinlikle olanaksız olduğunu gösteriyor. Brezilya seksiyonumuzdaki yoldaşlarımızın PSoL’a dair taktiği ve genel olarak onlarca yıldır sürdürdükleri çalışmalar şimdi, müdahale edebilecek ve güçlerimizi bir sonraki evrede çoğaltabilecek durumda olduğumuza işaret ediyor, belki de çok hızlı bir şekilde.
Kapitalistlerin dünya ekonomisinin “koşuş hızına“ ulaşacağına dair umutları şu ana kadar temelsiz çıktı. Nisan ayın da IMF dünya‘nın üç çeşit hızda ilerlediğini açıkladı: “Gelişmekte olan piyasalar“ denilenler –Brezilya, Çin, Hindistan vb. Yeni sömürge ülkelerde –ekonomik büyüme göreceklerdir; ABD krizden kendini toparlamaya devam edecektir ve sadece Avrupa ekonomik bataklıkta saplı kalacaktır. Şimdi, birinci gruptaki ülkelerde ivme düştüğü için bu görüş düzeltilmek zorunda kalındı. Çin, Hindistan ve Brezilya’da büyüme geriye doğru gidiyor. Gelişmekte olan ülkelerden bir çok ülke ekonomik büyümeyi dışardan aldıkları ucuz kredileri ülkelerine pompalayarak, Avupa ve Amerika’daki “niceliksel gevşetme“ politikalarıyla ortaya çıkan spekülatif fonlarla tetiklediler. FED’in sırf bundan kademeli olarak vazgeçeceği açıklaması bu ülkelerden ekonomik büyüme öngörülerini aşağı çeken hızlı bir para çıkışına neden oldu.
2013, global Kapitalizmin Çin’in “muhteşem ekonomi“ rolünden, “global krizin sonraki bölgesi’ne“ geçişini gördüğü yıl oldu. Haziran ayındaki bankalar arasında kredilendirmenin hemen hemen donduğu ve bir iflas dalgası tehlikesinin baş gösterdiği likidite krizi Çin’in bankalar sorununa dair alarm zili oldu. “Komünist“ Parti’nin 64 yıllık hakimiyetinde Çin bankaları 70 trilyon Yuan harcadı (11,5 trilyon ABD Doları), bunun 40 trilyon Yuan’ı (6,6 trilyon ABD Dolları) geçen dört yılda harcandı (Çin bankalar yönetim kurulu CSRC Başkanı Xiao Gang’a göre). Buna ek olarak, gayri resmi gölge banka yapıları 20 trilyon Yuan (3,3 trilyon ABD Doları) kredi harcadılar. Çin’in birçok eyalet ve şehirlerinde Japonya stilinde borçlanma krizine dair elementler görülebiliyor. Eğer rejimin “yapısal uyum politikası“ hayata geçirilirse bu, kredi harcamalarını yükselterek yatırım ve büyüme oranlarının düşmesine yol açar. Etkisi dünyanın her tarafından hissedilir. Çin bugün dünyanın bir numaralı ticaret ülkesi. (2012’de ABD’yi geçerek). 124 Ülke Çin’i kendilerinin büyük ticaret ortağı olarak görüyor, buna karşın ABD’yi sadece 76 ülke…
“Yüksek gelirli ekonomiler son derece zayıf kalıyorlar“ diye yazıyor Financial Times’da Martin Wolf. 2013’ün ikinci çeyreğinde en büyük yüksek gelirli ekonomilerin altısı arasından sadece ABD ve Almanya beş yıl önceki kriz öncesi zirveden daha büyüktüler. Ekonomik büyümede 2014 için üzerinde anlaşılan ortak tahminler ABD için %2,7, Japonya için %1,7 ve Avro bölgesi için %0,9 oranında.
Fakat ekonomik istatistikler, mesela ABD’nin ekonomik durumuyla ilgili beklentilerde bile, resmin sadece yarısını veriyor. ABD istihdam rakamları –iddaya göre en iyi ekonomik gösterge –son derece dalgalı. Resmi olarak işsizlik oranı düşüyor, ama çalışanların oranı daima nüfusun %63’ü civarlarında seyrediyor. Bu oran 1970’lerin sonlarından bu yana en düşük orana tekabül ediyor. Milyonlar iş piyasasının dışına atıldı. Krizin beş altı yılından beri sürekli küçülen hane gelirleri ailelerin borçlanmalarıyla hala kısıtlanıyor. Bunun ötesinde ekonomik ve sosyal ayrışma, ABD “toparlanmasının“ ilk üç yılında gelirlerin %95’ni en üsteki %1 cebe indirdiği için son derece derinleşti. Şirket yöneticilerine verilen abartılı primler, büyük sermaye sahipleri tarafından bile yüksek sesle eleştiriliyor. Bazı burjuva iktisatçıları, bu yöntemlerin, gelir eşitsizliğini arttırması ve bu nedenle piyasa dengelerini bozması nedeniyle ekonomik durgunluğa neden olduğunu belirtmekteler. Aynı şekilde, bu zenginler iktidarının, ekonomik durgunluk dönemlerinde bile, halen birçok önemli avantajdan yararlanması nedeniyle, ekonomik krizlerin süreklileşmesine yardım ettiklerini belirtmekteler.
İşçi sınıfının ekonomik durgunluktan önce kendini belli eden gelir dağılımının güçlü bir şekilde küçülmesi durgunluk sırasında keskinleşti ve burjuvazinin bir kesimi tarafından bile yaşam standardını yükseltilmesine yönelik kampanyaya yol açtı. Britanya’da Londra’nın sağcı belediye başkanı Boris Johnson, “yaşamak için yeterli bir ücret“ kampanyasınıa destek veriyor. İşçi Partisi başkanı Ed Millband ise şimdiden, 2015’te gerçekleşecek parlamento seçimleri için yaşam standardını “durumu kaldıramayacak olan“ iş verenlere hükümet desteği koşuluyla birlikte, seçim kampanyasının ana konusu olarak belirledi.