1 Ekim 2014
Vincent Kolo, chinaworker.info
Geçtiğimiz haftasonu Hong Kong’ta her şeyi değiştirdi. Sokaklarda günler ve geceler boyu süren, 100.000’den başlayıp 180.000’e kadar çıkan, gençler tarafından örgütlenen kitlesel gösteriler ve hafta boyu süren öğrenci grevleri seçilmemiş Hong Kong hükümetini ve ağır silahlı isyan polisini geri çekilmeye zorladı.
Küresel medya, bu olayların öngörülemez doğasını kavrayarak, onu “tarihsel karşı koyuş” olarak adlandırdı. Büyümeye devam eden bu kitlesel protesto ve Pazar günü kitlesel polis saldırısını geri püskürtmenin verdiği güvenin birleştiği Hong Kong’taki hareket Pekin rejiminin Hong Kong ve Çin’deki antidemokratik gündemine karşı Associated Press’in kelimeleriyle “devasa bir geriletmeyi” temsil ediyor.
28 Eylül Pazar günü gerçekleşen şiddetli polis saldırısı, toplumda daha önce benzeri görülmemiş bir şok ve öfkeye neden oldu. Bu Hong Kong’ın Çin’in denetimine girdiği 1997 yılından beri yaşadığı en büyük siyasi krizdi. Hong Kong’ta şu anda bir ön devrimci durumun çeşitli işaretleri bulunmakta: Denetim ve otoritesini yitirmiş bir hükümet, başta polis olmak üzere kendilerine karşı olan güven zedelemiş ve küçümsenen devlet kurumları ve bölgenin Çin’in özel bir bölgesi olarak var olan zayıf “özerkliğinin” Hong Kong halkı tarafından güvenilmez bulunması ya da sahte bir olgu olarak reddedilmesi.
Ancak bu hareket neredeyse tamamen örgütsüz, programsız ve lidersiz olarak dünya çapında gördüğümüz hareketlere çok benziyor. Gösterilerin içinde güçlü bir parti karşıtı yaklaşım söz konusu ve halen Hong Kong’un burjuva demokratik muhalefet partileri, hareketin tabanında neredeyse hiçbir esameleri okunmadığı halde kendilerini bu hareketle özdeşleştiren açıklamalar yapmaya, medya röportajlarını tekellerinde tutmaya devam ediyorlar.
Bu kendiliğinden model, sokak hareketinin itici gücü olmanın çok ötesinde bir etkiye sahip olduğunu kanıtlamış olmasına karşın, daha fazlasına ihtiyaç var: Örgütlenmek için atılacak adımlar, demokratik grev ve işgal komiteleri ve hükümetin anti demokratik gündemini yenecek mücadeleyi daha da ileri götürecek talepler manzumesi.
Burada hayati öneme sahip olan konu ise, ana kara olan Çin’de işçilere ve gençlere hitap ederek Çin’deki tek parti (ÇKP) diktatörlüğüne karşı hareketi sınırlar boyunca yayarak mücadeleye katılmalarını sağlamak. Açık ki ÇKP iktidarda olduğu sürece Hong Kong’ta bu hareketin ana odak noktası olan bir demokratik seçim olasılığı görünmüyor ve sadece bu hükümetin devrilmesi demokratik seçim yolunu açabilir. Bu görev, Hong Kong’taki kitlelerin gücünden daha fazlasını gerektiriyor. Bazı pan-demokratik[i] kesimlerin yaptığı gibi, Amerikan yönetimine veya eski sömürgeci İngiliz sahiplere çağrı yaparak yardım istemektense (ki ABD ve İngiltere için Çin’le yaptığı ticari anlaşmalar açık ki demokrasi ve insan haklarından önce gelir), hareket Çin’de ve tüm dünyada işçiler ve gençlerin tabanında ittifaklar bulmak için uğraş vermeli.
Şemsiye Devrimi
Bu hareket sosyal medyada göz yaşartıcı gaz, özellikle de biber gazına karşı protestocular tarafından ters çevrilmiş şemsiyeler kullanıldığı için, yaygın olarak “şemsiye devrimi” şeklinde anılıyor. 28 Eylül Pazar günü polis Admiralty’deki[ii] hükümet konağı etrafındaki protestocuları uzaklaştırmak için arka arkaya göz yaşartıcı gaz saldırısı, kendi beyanlarına göre 87 kez, gerçekleştirdi. 1967’den beri İngiliz sömürgesi altındaydı, Hong Kong’ta göstericilere göz yaşartıcı gaz daha önce sıkılmamıştı (sadece 2005 yılında DTÖ protestoları sırasında polis tarafından kullanılmıştı ancak o gösteri de birleşim olarak çoğunlukla “enternasyonaldi”)
29 Eylül Pazar gecesi itibariyle sayıları 180,000’i bulan kitle Hong Kong’taki üç bölgede toplanmaya başladı. Ana caddeler boyunca düzensiz barikatlar kuruldu ve o gece Hong Kong Sendikalar Konfederasyonu (HKCTU) tarafından “genel grev” çağrısı yapıldı. Bu sonuncusu son derece belirleyici bir gelişme olmasına karşın, – yine Hong Kong’da bir siyasi grev çağrısı yapılması da öngörülemeyen ve CWI – Socialist Action destekçilerinin daha önce yalnız kaldığı bir durumdu- halihazırda işçilerin greve katılımı son derece sınırlı.
Okul yönetimlerin çok yoğun baskı gören üniversite öğrencileri ve onlara gün geçtikçe artan sayıda katılan diğer öğrenciler, geçen haftaki grev eylemini gösteri ve oturma eylemleriyle eskisine oranla daha kalabalık bir biçimde, genişlettiler. Olayların hızlı akışı içinde gösterilerin ana odağı, suç listesine haftasonu gerçekleşen saldırıların tasarlayıcısı olmayı da ekleyen ve halihazırda nefretleri üzerine toplayan hükümet başkanı CY Leung’un istifası oldu.
Gençliğin Rolü
Bu sadece Hong Kong’un yönetici elitinin krizi değil. Kaba şiddet yoluyla demokratik protestolara, Pekin’in baskısı altında ve tabii ona sadakatini kanıtlamak için, beş parmağını göstermeye kalkışan hükümet, son çeyrek yüzyılda tek parti diktatörlüğüne (ÇKP’ye) karşı potansiyel olarak en büyük karşı koyuşun tetiğini çekti.
Alışılageldik bir refleksle Çin, “biber gazı”, “işgal” gibi kelimeleri ve Çin’deki Hong Kong protestolarının görüntülerinin paylaşıldığı Instagram’ı yasaklayarak internet denetimini sıkılaştırdı.
Bu hareketin dünya çapındaki hareketlerin pek çoğunda olduğu gibi gençlikle ve özellikle 22 Eylül’deki okul grevi ile başlamış olması son derece önemliydi. Son iki yılın çoğunda Socialist Action’ın destekleyicileri ve öğrenci üyeleri, böyle bir eylemin demokrasi mücadelesinde ana silah olan işçi hareketini de tetikleyeceğini düşünerek kent çapında grev çağrısı yapıyorlardı. Bu perspektif son bir haftanın olaylarında neredeyse son ayrıntısına kadar doğrulandı.
Şu anda yaşanan devasa protestolar ve sokak işgalleri, 13.000 üniversite öğrencisinin bir hafta süren okul grevi ile birlikte gelişti. Eyleme 26 Eylül Cuma günü yaşları 12 ve 13’e kadar inen orta ve lise öğrencileri katıldı. Cuma akşamı bir grup gösterici öğrenci Şehir Meydanı’nı koruyan kordonu geçmeyi başardılar ve burayı işgal ettiler. Söz konusu meydan Temmuz’dan beri bir işgal hareketine karşı polis ablukasında tutulan kağıt üstünde kamusal protestolar için ayrılmış bir meydandı.
Cuma ve Cumartesi geceleri yaklaşık seksen öğrenci ve gösterici biber gazı ve diğer araçları kullanan polisler tarafından tutuklandı. 17 yaşındaki bir öğrenci grubu üyesi Joshua Wong, 40 saat boyunca tutuklu kaldıktan sonra hakkında hiçbir suçlama yapılmadan serbest bırakıldı.
Artan Tehdit
Pazar günü öğleden sonra hareket en yüksek noktasına ulaştı ve öğrencilere karşı polisin tutumunu protesto edenlerin sayısı 120.000’i buldu. PAZar akşamı yaşanan ilk gaz saldırılarından sonra bile 50.000 kişi alanda isyan polisi ile karşı karşıyaydı. Hemen sonra yalanlanan raporlara göre polis plastik mermi kullanmaya hazırlanıyordu ve ses bombası yüklü araçlar alana geliyordu. Böyle kaotik bir ortamda bunlar kasıtlı çıkartılan dedikodular mı yoksa raporlar gerçek ama polis ile hükümet sonradan mı üzerini kapattılar, bunu bilmek çok zor. Raporlar OC (OCcupy Central- Merkezi İşgal Et) hareketinin önderleri tarafından oldukça ciddiye alındı anak vurgulamak gerekir ki bunların öğrenci grevi ya da haftasonu yapılan eylemlerde hiçbir rolü yoktu. Bu kişilerin hareketin ancak tüm şüphelerin ötesinde büyüklüğünü gördükten sonra önderlik pozisyonunu talep etmek için kendilerini yukarıdan paraşütle indirdiklerini söylemek daha doğru olur.
Pazar gecesi silahlı araçlar ve mermi söylentileri dolaşmaya başlayınca OC lideri Chan Kin-man Admirality’deki protestocuları geri çekilmeye çağırdı. “Bu bir ölüm kalım meselesi” dedi. Hatta Öğrenciler Federasyonu liderleri de alanı terk etme çağrısı yaptı. Bu çağrılar Sosyal Demokratlar Birliği’nden ‘Uzunsaç’ Leung Kwok-hung tarafından açıkça eleştirildi ve Uzunsaç, protestocuları yerlerinde kalmaya davet etti.
Prostecuların çoğu Admiralty’deki ana prostesto alanını terk ederken, isyan kentin iki farklı bölgesine de sıçradı. Yaklaşık 3000 protestocu Mon Kong’da toplanarak, Kowloon olarak bilinen ana trafik arterinin çok yakınındaki Nathan Yolu’nu kapattılar. Pazartesi gecesi 30.000 kişiyi bulan kalabalığı ile “Occupy Mon Kong” bu satıların yazıldığı sırada hala büyümeye devam ediyor. Diğerleri gece boyunca yine hareketli bir iş ve alışveriş merkezi olan Causeway Bay’da kamp kurdu. Sonuçta polisin hareketi dağıtma ve bastırma planları başarıya ulaşamadı. Tam aksine protestocular polisin taktiğine yanıt olarak çoklu işgallerle bir tür “metastaz” yaşadılar ki bu da polis için hareketi bastırmada çok daha büyük bir zorluk anlamına geliyordu.
Bu sonuç protestocular açısından liberal yorumcu Willy Lamın “kitlesel güç gösterisi” olarak tanımladığı polis saldırısına karşı direnmek ve onun üstesinden gelmek bakımından büyük bir zaferdi. Hong Kong polisi bundan iki yıl önce Occupy Central ilk duyurulduğundan beri işgali kırmaya hazırlanıyordu. Görevleri, OC liderleri hareketi sürekli ertelediği ve kaçamak davrandığı için çok daha kolay olmuştu. Bu durum polisin bir bütün olarak paramiliter bir güce dönüşmesine de zemin sağlamış, demokrasi mücadelesine karşı bir siyasi araç olarak polis kadrosunu “katılaştıracak” çeşitli tatbikatlar için kendilerine zaman bulmuşlardı. Ancak bu duruma ve gösteriler arasında içsel bir örgütlenme olmamasına rağmen, inatçı ve cesur bir direnişle polis saldırısı başarısızlığa uğratıldı.
İllüzyonların Sonu
Varolan krizin derinliğinin bir göstergesi olarak bu ay içinde iki kez, onyıllardır önce İngiliz, sonra Çin yönetimi altındaki yönetici elitin güçlü illüzyonları çöktü. İlk olay, 31 Ağustos günü, Çin’in demokratik olmayan sahte parlamentosu NPC’nin bir sonraki Hong Kong hükümet başkanını serbest seçimlerle seçme umutlarını suya düşüren kararıydı. İkinci illizyon ise, “Asya’nın en iyisi” olduğu iddia edilen Hong Kong Polis Kuvvetleri’nin bu tip isyanları bir gecede bastıracağına dair olan inanç. Son derece “ılımlı” Profesyonel Öğretmenler Sendikası başkanı Fung Wai-wah dahi, “polisin kendisini halkın düşmanı haline getirdiğini” deklare etti.
Protestocuların polisin saldırdığı Pazar gecesinden beri ana sloganlarından bir tanesinin “Polis, greve!” olması son derece önemliydi. Bu polislere kendilerine verilen emirleri uygulamamak için yapılan bir çağrıydı ve hiç kuşkusuz polis saflarında moral bir gedik açarak polis şefleri açısından yeni sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor ve stratejilerini baştan aşağıya yeniden düşünmeye zorluyordu.
Devletin bölünmezliği ve Hong Kong’un kutsal “hukukun egemenliği” ilkesi gibi on yıllardır varolan illüzyonlar ÇKP’nin artan baskıcı ve katı tutumunun krizi derinleştirmesinin yansımaları olarak çözüldü. ÇKP içinde sadece baskı olan tek dişli bir makineyi andırıyor. Burjuva liberaller tarafından savunulan kısıtlı siyasi reformlar olarak “şok emici” önlemleri yerleştirmek yerine kaldıran Çin, bir sosyal patlamaya ya da patlamalara doğru artan bir hızla ilerliyor. Diğer bir deyişle, Hong Kong’ta tanık olduğumuz, Çin’deki devrimci kalkışmanın bir provasından başka bir şey değil.
Bu durum devletin aldığı önlemlerin sertleşmesinin bir sonucu olarak Batı’da Müslüman çoğunluğa sahip Xinjiang bölgesinde geçen yıl devlet güçleriyle karşı karşıya gelen yüzlerce kişinin öldürülmesi ve son olarak bölgenin bazı yerlerinde otobüsler hakkında şikayet etmenin yasaklanması ile de net bir biçimde gösterildi. Geçtiğimiz hafta Müslüman Uygur profesör İlham Toti “ayrılıkçılık1 suçlamasıyla düzmece bir mahkeme tarafından ömür boyu hapse mahkum edildi. Toti, Çin rejiminin devrimden çok reformu savunan ılımlı bir eleştirmeni.
Aynı şekilde, Hong Kong’da rejim seçimler hakkında fikirlerinin sorulmasından biraz daha fazlasını isteyen “ılımlı” burjuva pan-demokratik liderlerin de ayağının altındaki merdiveni kaydırdı. Oysa “ılımlılar” son derece küçük değişiklikler karşısında Pekin’in antidemokratik kural ve kontrollerini kabul etmeye hazırdılar fakat reddedildiler.
“Bir ülke, iki sistem” yaklaşımı baskı altında
Bu başlıkta ifade edilen düşünce, örneğin otoriter Çin’in görece demokratik bir “iç ülkesi” olarak var olabileceği düşüncesinin pek çok insan tarafından kabul gördüğü Hong Kong’ta rejime karşı son kalan toleransı da hızla ortadan kaldırıyor. Hong Kong ve Çin’deki CWI taraftarları uzun zamandır bu çözümün mümkün olmadığını, ilk işaretleri Hong Kong’taki protesto hareketleri tarafından verilen bir şekilde Çin’in tamamında bir demokratik mücadele yaygınlaşıp diktatörlüğü devirmedikçe, diktatörlüğün Hong Kong’da demokratik alanı daraltmak için daha fazla çaba harcamaya devam edeceğini açıklıyorlar. Bugün tanık olduğumuz, işte tam bu dinamiktir.
South China Morning Post gazetesinin kitle hareketinden hemen önce yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre, “tek ülke iki sistem” (Hong Kong’a belirli düzeyde özerklik) formülasyonuna Hong Kongluların yüzde 53’ü inanmıyor. 2007’de “tek ülke iki sistem” düzenlemeleri yapıldığında buna inananların oranı yüzde 76 iken bugün yüzde 37’ye düşmüş durumda. Daha önceki raporlarımızda da açıkladığımız gibi, diktatörlüğün uyguladığı politikaları sonucunda Hong Kong’ta “ayrılıkçı” yaklaşımlar ve Çin’den bağımsızlığa destek tutumu kaçınılmaz olarak yaygınlaşacak.
Ancak Pekin, özellikle Xi Jinping yönetiminde sadece Hong Kong’ta değil, Çin’de de kontrolü kaybetmekten korktuğu için “Batılı” modele uygun serbest seçimler için tek bir kapı ya da pencere açacak mı? Pekin, sadece Hong Kong’un demoratik gelişimini durdurmak değil, onu geri döndürmek istediği için kent üzerinde daha fazla siyasi denetim uygulayacak.
Ağustos’taki NPC (National Peoples’ Congress, Ulusal Halk Kongresi)[iii] Hong Kong’taki demokrasi mücadelesini hapsetmeye yönelik planın sadece bir parçası. Buna ek olarak, polisin militarizasyonu ve yerel medya üzerindeki denetimlerin sıkılaştırılması da gündemde. Plan ayrıca zaten güçsüz olan Hong Kong yütürme organlarının güçlerinin azaltılmasını ve NPC iktidarında somutlaşan sahte seçim sistemi ile “halk tarafından” seçilecek yeni hükümet başkanına örneğin bütçe üzerinde daha fazla denetim yetkisi verilmesini de içeriyor. Hong Kong’u otoriter rejimin daha fazla denetimi altına sokmaya yönelik bu mükellef plan, son birkaç günde yaşanan kitlesel karşı koyuşla birlikte duvara toslamakta.
Kitlesel Destek
Hükümetin OC’yi yok etme ve itibarını zedeleme ve böylelikle Pekin’in antidemokratik seçim önerisi üzerine ortaya çıkan kitle hareketleri fırtınasını atlatma planı şu anda bir paçavraya dönmüş durumda. İşgale karşı yapılan devasa propagandaya rağmen geçtiğimiz haftasonu yaşanan olaylarda kimin kitle desteğini alma savaşını kazandığı çok açık.
The South China Morning Post Pazartesi sabahı işe giden işçilerin Causeway Bay’daki işgalcileri selamladığını yazdı ve bir muhasebecinin şu sözlerini aktardı: “Hükümet, halkın gücünü küçümsüyor”.
Pazartesi akşamı yaşanan büyük gösteriler ve CY Leung’u istifaya çağıran geniş kitle desteği bulmuş slogan şu anda hareketin nerede olduuğnu gösteriyor. Sosyalistler içinse en önemli gelişme, şu anda örgütlü ve bağımsız bir güç olmasa da işçi sınıfı içinde yaşanan kıpırdanmalar. Grev çağrısına yanıtlar, Hong Kong’taki sendikaların tarihsel güçsüzlüğüne bağlı olarak karmaşık olsa da, polis saldırısı karşısındaki öfke bazı önemli gelişmelere neden oldu: Sha Tin’de 200 Coca Cola işçisi çalışmayı durdurdu, bunun yanı sıra su işçileri, otobüs şoförleri bazı banka çalışanları ve öğretmenler de çağrıya uydular.
Occupy Central ikame edildi
İki yıldır süren OC hareketi bu mücadelede dipnot olmaktan biraz daha fazlası. Planlarını hiçbir zaman uygulamaya koymadılar ve aşağıdan-doğaçlama bir şekilde gelen “şemsiye hareketi” tarafından bir kenara itildiler. OC liderlerine yönelik eleştirilerimizde belirttiğimiz gibi, vizyonları 10.000 kişilik, hatta öğrencileri bile kapsamayan sembolik ve küçük bir gösteri ile sınırlıydı. Planlarının her bir öğesi “radikal eylem” ve “kendiliğindenlikten” duyulan korku tarafından sınırlandırılmıştı. Gerçek hayat, bu planı baş aşağı etti.
Kapitalist medyanın çeşitli sektörleri OC liderlerini hareketin başlatıcıları olarak sunuyor, bunun nedenini de çok biliyoruz, ancak durum bu değil. Varolan hareket OC liderlerinden tamamen bağımsız olarak gelişti. OC liderleri çoğunlukla hareketin kenarlarında durmayı tercih ettiler ve ne öğrenci grevinde ne de polis saldırısına karşı gösterilerde etkin bir rol oynadılar. Bu durum 28 Eylül’e kadar da değişmedi. Kitle hareketi zaten yaygınlaşmışken, OC liderleri kendilerini otobüsün arkasından koşarken buldular.
Socialist Action’ın OC’nin 2013’teki kuruluşu sırasındaki tutumu, kitlesel bir işgali desteklerken aynı zamanda OC’nin “ılımlı” pan demokratik liderlerin demokrasi mücadelesi içinde, özellikle gençler ve pek çok aktivist nezdinde kaybolan itibarlarının yeniden inşası ve kendilerini gelmekte olan seçim reformu gösterilerinin başında konumlandırmak olduğunu teşhir etmekti. Demokrasi için daha radikal bir kitle hareketi gündeme geldiğinde ise “ılımlı” pan demokratik liderler OC’yi aşağıdan gelecek daha radikal inisiyatiflerin önünü kesmek için kullandılar. Daha düne kadar Pekin’le anlaşmanın yollarını arayan ve OC liderliğine siyasi olarak yakın olan bu liderler özellikle 2010’daki seçim reformları sırasında kendi ihanetlerinin ve diktatörlükle yaptıkları gizli anlaşmaların bir sonucu olarak daha radikal ve demokrasi yanlısı adaylar karşısında güç kaybetmişlerdi.
Socialist Action’dan Sally Tang Mei-ching durumu şöyle tarif ediyor: “OC liderleri tereddütlü davrandılar ve sürekli ertelediler. OC lideri Benny Tai Yiu-ting öğrenci protestoları başladıktan ve polisle karşı karşıya geldikten iki gün sonra kitlenin arasına gelip Occupy Central eylemini başlattığını duyurduğunda pek çok insan öfkelendi ve hatta öfke içinde alanı terk etti”.
OC (Occupy Central) liderleri hemen hiçbir konuda – zamanlama, bileşim, strateji ve program- kitlelerin gerçekliği ve tutumu ile aynı hatta değildi. Yer seçimleri bile kitle hareketinin güncel gelişimi içinde aşıldı. Bu hareket polis manevrası karşısında verdiği yanıtla daha çok “Merkezsiz İşgal” (Ocuupy Decentral) hareketi haline dönüştü. Hareket kendi kendini atayan liderlerle değil, aşağıdan inşa edildi.
Socialist Action bu hareket içinde gerekli olanın ancak maalesef hala olmayanın, kitle hareketinin demokratik olarak seçilmiş önderliği, tüm gruplara, parti ve sendikalara açık, ancak hiçbir grubun tekelini dayatamayacağı strateji ve taktiklere karar verecek bir eylem komitesi olduğunu ileri sürüyor.
Yeni bir Tiannenmen mi?
Bu haftasonu yaşanan olaylar pek çok insanın aklına 1989’da Çin’de yaşanan demokratik kalkışmayı ve onun nasıl kanlı bir biçimde bastırıldığını getirdi. Daha önceki makalelerimizde Çin rejiminin Hong Kong’ta yapılacak demokratik bir seçim düşüncesinden ne kadar uzak olduğu sorusunu ele almıştık. ÇKP diktatörlüğünün kendi içinde son derece keskin ve patlamaya hazır bir iktidar mücadelesi söz konusu. Xi Jinping Hong Kong’taki siyasi krizi yanlış ele almış veya güçsüz görünmeyi göze alamaz. Böyle bir durum son iki yıldır tasfiye edilmeye çalışılan yüksek bürokratların Xi’nin pozisyonuna karşı saldırıya geçmesini tetikleyebilir.
Aynı zamanda Xi’nin son 30 yıldır sürdürülmekte olan “grup” diktatörlüğünden ayrılarak kendi elinde daha fazla güç toplamak istemesi ona büyük ve kaçınılmaz bir sorumluluk da yüklüyor; arkasına saklanacağı hiçbir şey yok, tıpkı şu anda Hong Kong’da rejim politikalarının tutukluk yapması olayında olduğu gibi. Hong Kong Xi ve rejim içindeki denetimini konsolide etme amacının önündeki en büyük ikilem. New York Times’tan Edward Wong ve Chris Buckley’in işaret ettiği gibi: “… (Hong Konglu protestoculara verilecek) en küçük bir ödün bile, Çin analistlerinin söylediği gibi Bay Xi’nin bir lider olarak sarsılmaz özgüvenini zora sokabilir, zayıflığının bir ipucu olarak görülebilir ve sınır ötesindeki sonuç alıcı kitlesel bir protestonun başlangıcı olabilir. Bay Xi bundan kaçınmaya kararlı görünüyor. Diğer taraftan küçük ödünler bile, Hong Kong’ta sokakları dolduran protestocuların büyük bir çoğunluğu için yeterli değil.”
Ağustos ayı boyunca ÇKP “ılımlı” pan demokratların içinde olduğu korkak OC liderliğinden geldiği düşünülen tehdidi ortadan kaldırabilecek en küçük taleplerini bile görmezden gelmek suretiyle, onlara meydan okudu. Şu ana kadar görebildiğimiz kadarıyla ve sosyalistler olarak dikkat çektiğimiz şekilde, Pekin’in varolan hareketle uyuşmazlığı bu “ılımlı” liderlerin yokluğunda ve onlara rağmen sürüyor.
Kitlelerin bastırılmasına yönelik ilk kalkışma –polise geri atılan pek çok gaz bombasında da olduğu gibi, hükümetin yüzünde patladı. Bu durum belrili bir zaman için CY Leung ve yerel devlet güçlerini geri çekilmeye zorladı. Pazartesi günü, Financial Times tarafından da aktarıldığı gibi, hükümet isyan polisinin sokaklardan geri çekildiğini yazdı (kısmen doğru olmasına rağmen).
Pazartesi sabahı erken saatlerde polisin halkla ilişkiler departmanından “iyi polisler”, göstericilerle görüşmeye geldiler ve önceki gece sanki hiçbir şey olmamış gibi “kibar” bir şekilde, yolların boşaltılarak trafiğin açılmasının mümkün olup olmadığını sordular. Mong Kok ve Causeway Bay işgallerinde şu anda hiçbir polis varlığı hissedilmiyor ancak Admiralty protestocuları halen ağır polis barikatlarıyla karşı karşıya.
Çin’in 1 Ekim’de kuruluşunun 65 inci yılı için planlanan havai fişek gösterileri de protestoculardan duyulan korku nedeniyle iptal edildi. Bu Hong Kong’taki siyasi krizin Xi Jinping’in nasıl ayağına dolaşabileceğinin ve onun muzaffer edasını zedeleyebileceğinin ilk işaretiydi.
Hükümetin kuklası durumunda olan Çin Global Times, İngilizce versiyonunun başyazısında “radikal aktivistler bozguna uğratıldı” diyordu. Aynı gazetenin Çince versiyonunun web sitesinde ise Halkın Silahlı Polisi ve Çin’in isyan ve terör polislerinin Hong Kong polisine yardım edebileceğini söyleyen makale silinmişti. Makalede, “Hong Kong’ta silahlı kuvvetlerden alınacak yardım siyasi istikrarı hızlı biçimde tesis edebilir” deniyordu. Ancak gerçekliğin bu zayıf algısına dayalı ve olaylar arasında bağlantı kurmaktan aciz bu söylemler Pekin’den gelse bile sertliğini koruyamadı. Şu anda patlamaya hazır bir siyasi krizin varlığı tanınmış ve buna karşı son derece dikkatli davranılması gerektiği gerçeği kabul edilmiş durumda.
Hong Kong’ta konumlandırılmış 5000 özel tim askeri bile, hareketin artan merkezsizliği dikkate alındığında “düzeni yeniden tesis etmeye”, yani protestolara karşı nihai darbeyi vurmaya yetmeyecek. Ayrıca Çin ordularının böyle bir müdahalesi çok daha büyük bir siyasi tepkiyi de tetikleyebilir. Çin rejimi ve Hong Kong kapitalist yapılanması için Çin garnizonu (PLA) ciddi bir müdahale yapmasından ziyade bir tehdit olarak çok daha kullanışlı.
Ancak bu PLA birlikleri hiçbir zaman kullanmayacak anlamına gelmiyor; özellikle de Hong Kong devlet aygıtı ve polis gücü içinde olası bir kriz ve yarılma durumunda. Ancak kısa vadede bu çok düşük bir olasılık. Önümüzdeki günlerde hükümetin taktiği, bu yılın başında Tayvan’daki ayçiçeği hareketinde olduğu gibi, paralı gangsterleri kullanmak ve ÇKP yanlısı grupları hareketi itibarsızlaştırmak ve yeni polis saldırılarına alan açmak için kışkırtmak olacak.
“CY İstifa!”
Durum çok hızlı ilerlemesine, keskin dönüş ve değişimler mümkün olmasına rağmen, rejimin yeni bir baskı dalgasından uzak durmayı tercih edeceği ve daha önce de olduğu gibi, gerekirse sevilmeyen birkaç devlet görevlisini harcayarak zaman kazanacağı ve hareketin kendiliğinden sönmesini bekleyeceği görülüyor.
Hem Hong Kong hem de Çin rejimleri açısından çok büyük bir bedel olmasına karşın Hong Kong’ta yeniden istikrarı sağlamak için CY’in de görevden el çektirebileceği olasılığı da yok sayılamaz. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi demokrasi hareketinin özgüvenini büyük ölçüde artıracak ve gözüpek halk direnişi fikrini geniş ölçüde meşrulaştıracaktır. OC liderlerinin bile hükümet başkanının istifasını istemesi kitlesel öfkenin baskısının büyüklüğünü gösteriyor. Pazartesi gecesi, CY istifa etmeyeceğini açıklamış olsa da, kriz sürdükçe hükümet kampında açık kamplaşmaların yaşanacağı ve CY’ye olan baskının artacağı aşikar.
Socialist Action (Sosyalist Eylem) tüm bu hareket boyunca etkindi ve Kent Çapında Okul Grevleri Kampanyasında önemli bir rol oynuyor (aşağıdaki linke bakınız). Sosyalist Eylem gerçek demokrasinin ancak Hong Kong’taki kitlesel protestoların Çin’deki toplumu değiştirecek ve diktatörlüğü yıkacak en önemli güç olan devasa işçi sınıfının içinde olduğu devrimci kalkışmaya bağlandığı ölçüde mümkün olduğunu ileri sürüyor. Gerçek demokrasi mücadelesi kapitalizmin sınırları içinde kalarak kazanılamaz. Batı demokrasileri de içinde olmak üzere pan demokratik liderler tarafından da desteklenen kapitalizm, siyasetin milyarderler ve büyük şirketler tarafından denetim altında tutulması demektir. Kapitalizm ister otoriter rejimler, ister finansal pazarlar tarafından yönetilsin, diktatörlük demektir. Bizim alternatifimiz, sosyalist bir toplum ve artan yoksulluk düzeyini, barınma sorununu, işsizliği ve düşük ücretli güvencesiz işçiliği ortadan kaldıracak, demokratik ve planlı bir ekonomidir.
Sürmekte olan kitlesel protestoların içinde Sosyalist Eylem Hong Kong ve Çin’de devrimci ve demokratik taleplerle açık bir sosyalist alternatifi birbirine bağlayacak kitlesel bir işçi partisinin yaratılmasından yanadır.
- Hong Kong’un kitlesel sivil itaatsizlik, grev ve işgallerle süren “şemsiye devrimi” ile dayanışmaya!
- Grev hareketini genişletelim! İşçi ve öğrencilerin birliği ve demokratik grev komiteleri için ileri!
- Hong Kong ve Çin’de acil ve tam demokrasi! Tek parti – ÇKP diktatörlüğü yıkılsın!
- CY Leung ve seçilmemiş hükümeti istifa!
- Baskıya karşı çık! Yeni Tiananmenler istemiyoruz!
Hong Kong’taki durum üzerine daha fazla yazı için:
Hong Kong’s democracy struggle faces major test
Occupy Central leader’s comments cast doubt over occupation plan
http://www.socialistworld.net/doc/6894
Beijing slams door shut on Hong Kong democracy
http://www.socialistworld.net/doc/6890
Link to HK Citywide School Strike Campaign:
https://www.facebook.com/hongkongschoolstrike
[i] Hong Kong’ta “bir ülke, iki sistem” şeklinde özetlenebilecek yaklaşımı savunan burjuva siyasal fraksiyonlar kast ediliyor (ç.n.)
[ii] Adliye meydanı kast ediliyor (ç.n.)
[iii] Çin’de 31 Ağustos’ta seçilen en yüksek yürütme organı (ç.n.)