Kuzey Kore’ nin 3 Eylül ‘de yaptıpı hali hazırda en güçlü bomba denemesi ve ABD’nin buna karşı saldırgan tepkisi, yarımadadaki ve tüm bölgedeki istikrarsız ve tehlikeli durumunun altını çiziyor.
Ülkenin kuzeyindeki büyük patlama Güney Kore ve Çin’de de hissedildi. Rejim, bunun son bomba testinden on dört kat daha güçlü bir hidrojen bombası olduğunu iddia etti.
Birkaç saat sonra, Güney Kore, arkasında ABD desteği ile askeri tatbikatlar düzenlenleyerek bir saldırı simülasyonu çerçevesinde Kuzey Kore’ye füze fıtlattı.
Her iki tarafın da karşılıklı savaş söylemleri savurmaların arasında Kuzey Kore’nin önümüzdeki günlerde yeni füze denemeleri yapması bekleniyor.
Bölgede ve dünyanın dört bir yanında insanlar anlaşılır bir biçimde ABD ve Kuzey Kore’nin silah programlarının ve saldırgan eylemlerinin bir silahlı çatışmaya veya tasarlanmış ya da “kazai” nükleer bir savaşa bile neden olabileceğinden korkuyorlar. Tahayyül bile edilemeyecek derecede yaşam ve çevre tahribatı maliyetiyle tüm gezegeni etkileyecek – “nükleer kış” – silahlı bir çatışma düşüncesi milyonları haklı olarak ürpertiyor.
Kuzey Kore’nin silah programı korkunç olsa da, ABD süper gücünün sahip olduğu 7.000 nükleer savaş başlığıın yanında hiçbir şeydir. Ve ABD, 1945’te Japonya’nın Nagasaki ve Hiroşima kentlerine yaptığı saldırılarla şimdiye kadar nükleer silah kullanarak yüzbinlerce insanı öldürmüş tek ülkedir.
Trump, Kuzey Kore’nin “dünya barışını” tehtidini mahkum ediyor olsa da 2017’de şu ana kadar birkaç ülkede 6.000’in üzerinde bomba yağdırarak binlerce masum zavallı sivili öldüren ABD emperyalist süper gücüdür.
Trump yönetimi, Kuzey Kore’nin bomba denemesine ürpertici bir tepki verdi. “Kuzey Kore’ye saldırır mısın?” diye sorulduğunda Trump, “Göreceğiz” diye yanıtladı.
ABD Savunma Sekreteri James (“kuduz köpek”) Mattis, Kuzey Kore’yi, ABD veya müttefiklerine yönelik herhangi bir tehtidine karşı Kuzey Kore’nin “tamamen imhasını” hedefleyen “kitlesel bir askeri müdahale” uyarısında bulundu. Aynı zamanda, Beyaz Saray’ın karşı karşıya kaldığını çok sınırlı seçenekler ve çelişik konumları yansıtan Mattis, ABD’nin “rejim değişikliği” için herhangi bir planının olmadığını belirtti.
Yaptırımlar
ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley, Kim Jong-un’un “savaş için yalvardığını” söyleyerek Kuzey Kore ile olan tüm ekonomik bağların sona ermesi çağrısında bulundu. Tartışılan yeni yaptırımlar (Kuzey Kore’ye karşı ABD’nin yaptırımları ilk kez 1950’de yürürlüğe kondu), tüm petrol arzını bitirmeyi, Kuzey Kore işçilerinin başka ülkelerde çalışmasını (, Çin ve Rusya’da Pyongyang’a döviz gönderen 50.000’den fazla Kuzey Koreli çalışanın olduğu tahmin edilmekte) ve tüm finansal işlemleri durdurmayı içeriyor.
Bu, Kuzey Kore’nin ana ticaret ortağı ve petrol tedarikçisi olan Çin’in çıkarlarına yapılan doğrudan bir tehdittir.
Kuzey Kore, hali hazırda yılda 1 Milyar dolar yani yıllık gelirin üçte birine denk gelen, kömür, kurşun ve deniz ürünleri ihracatı yasağını da içeren BM yaptırımlarına maruz kalmış durumda.
Bir tweet’te Trump, “Kuzey Kore ile ticaret yapan her bir ülkeyle olan ticareti durdurma” tehdidinde bulundu. Bu intihar politikası, dünyanın en büyük iki ticaret ekonomisi olan ABD ile Çin arasındaki ticaretin sona erdirilmesi ve büyük ticaret savaşlarının tetiklenmesi ve küresel ekonominin kaos ve büyük olasılıkla ağır depresyona dönüşmesi anlamına gelir.
Çin rejimi, Kuzey Kore’nin son nükleer testine bir “hata” olarak adlandırdı ve krizin “barış içinde” çözülmesi yönünde çağrıda bulundu.
Çin ve Rusya’nın “dondurmaya karşı dondurma” (freeze for freeze) önerisi – ABD ve Güney Kore’nin, Pyongyang’ın nükleer ve füze testlerini durdurma ve görüşmelerde bulunma karşılığında Kuzey Kore’nin sınırları üzerindeki büyük askeri tatbikatlarını durdurması- Beyaz Saray tarafından bir kenara itildi.
Hem Çin’in hem de Rusya’nın, Kuzey Kore ile sınırı bulunuyor ve Avrasya bölgesinde ABD ile rekabet ediyorlar. Pyongyang’ın nükleer silah programını kısmen eleştiriyorlar, çünkü bu, ABD emperyalizmine Kore yarımadasındaki askeri gücünü büyük ölçüde arttırmak için bahane veriyor.
Diğer taraftan, Çin ve Rusya, Pyongyang rejiminin çökmesine bile götürebilecek ve akabinde milyonlarca mültecinin Çine ve Rusya’ya geçebileceği Kuzey Kore’de sosyal karmaşaya yol açabilecek petrol ambargoları da dahil olmak üzere ciddi yaptırımlara kararlılıkla karşı çıkıyor. Kuzey Kore “tamponunun” ortadan kalkmasıyla kapılarında kendilerine doğrultmuş kitle imha silahlarıyla ABD etkisindeki birleşik bir Kore görmekten korkuyorlar. Büyük olasılıkla Çin ve Rusya, ABD ve müttefikleri tarafından BM’ye getirilecek yaptırım tekliflerini önemli derecede yumuşatmaya çalışacaklar.
Putin, yaptırım tehdidine öfkeyle tepki göstererek, Batılı medyanın Kuzey Kore diktatörünü sıkça tanımladıkları gibi Kim Jung-Un’un “deli” olmadığını, akılcı davrandığı savundu. “Herkes Irak’ta ve Saddam Hüseyin’le olanları iyi hatırlıyor. Hüseyin, kitle imha silahlarının üretiminden vazgeçti. . . Kuzey Kore’dekiler de bunu iyi biliyor ve hatırlıyor„ dedi: “Siz Kuzey Kore’nin birkaç yaptırımdan dolayı [tutumunu] terk mi edeceğini mi sanıyorsunuz?”
Gerçekten de, Kim Jong-un rejimi, ABD liderliğindeki bir saldırıya karşı “caydırıcı” olarak hareket etmek için nükleer silah programını hızlandırmış görünüyor. Libya diktatörü Kaddafi 2003 yılında Batı ile ekonomik entegrasyon ve güvenlik anlaşmaları sözü karşılığında nükleer programından vazgeçmişti. Fakat ABD ve müttefikleri, 2011 yılında Kaddafi’ye karşı isyancıları destekledi ve bu, rejiminin düşmesine ve Kaddafi’nin tüyler ürpertici sonuna yol açtı.
Kuzy Kore üzerinde hangi yaptırımlar uygulanırsa uygulansın ki en çok işçi sınıfı bunun ceremesini çekecektir, Pyongyang rejimi, nükleer silahları elindeki tek gerçek pazarlık kozu ve hayatta kalma seçeneği olarak görüyor.
Stalinizm
Kuzey Kore rejiminin bomba ve füze denemeleri kesinlikle çatışma riskini oluşturuyor ancak Kuzeydoğu Asya’da bu tehlikeli durumu yaratan asıl neden agresif, pervasız Trump yönetimi.
Kuzey Kore rejimi Stalinizmin özellikle grotesk bir biçimidir ancak gelişimi, ABD emperyalizminin on yıllarca süren askeri tehdidinden kuvvetle etkilenmiştir.
Japon emperyalizmi Kore’yi 1910’da kendine kanla bağladı ve Kore bağımsızlık hareketi 1930’larda silahlı direnişe başlattı. Kim Jong-un’un dedesi Kim Il-sung, Japonya’nın 1945’te Kore üzerindeki kontrolünden vazgeçmesiyle sonuçlanan 13 yıllık bir mücadeleyi yönetti.
ABD, II. Dünya Savaşı sona doğru yaklaşırken yarımadanın kuzey kısmına giren Sovyet askerlerinin, Kore Komünist Partisi önderliğindeki onbinlerce Kore gerilla savaşçısı ile birlikte tüm Kore’yi kontrol altına alacağından korkuyordu. Amerikan Dışişleri Bakanlığı plancıları, Kore’yi bölmek için 38. paraleli seçti ve 25.000 ABD askeri, acımasız bir askeri hükümet kurmak için Güney Kore’ye girdi. Kuzeye bir dizi Güney Kore saldırısının ardından, 25 Haziran 1950’de tam ölçekli savaş patlak verdi. ABD askeri komutanı General McArthur kuzeyde 20-30 nükleer bomba atmayı savundu. BM’nin (60.000 İngiliz birliği dahil) bayrağı altında daha önce Kore’nin en büyük sanayileşmiş bölgesi olan kuzeyin konvensiyonel bombardımanı, devasa yıkıma (iki milyon sivil ölüm dahil olmak üzere) ve ülkenin altyapısının büyük ölçüde tahrip olmasına neden oldu.
Aynı zamanda, Güney askeri rejimi, sol ile bağlantısı bulunan herkese karşı şiddetli bir baskı uyguladı. Savaşın ilk birkaç ayında Güney’de en az 300.000 kişinin gözaltına alındığı, infaz edildiği ya da ‘kaybolduğu”’ tahmin edilmektedir. Sorumlu olanların birçoğu Japon egemenlere hizmet etmiş olanlardı ve Amerikalılar tarafından iktidara geri getirildi.
Kore Savaşı 1953’te, resmi bir barış antlaşması olmaksızın başladığı yerdeki sınır ve ABD “Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti” ni tanımamaması ile sona erdi.
Savaş ve yıllar süren ABD askeri tehdi Kuzey Kore’nin giderek Stalinizmin yalıtılmış, monolitik bir biçimini almasıyla sonuçlandı. Kim Jong-un, yabancı düşmanlığı, kişi kültü ve sahte ‘Juche’ (kendi kendini yetebilme) ideolojisiyle meşhur bir rejimin kalıtsal lideridir. Totaliter rejim, yüzbinlerce siyasi tutsağı çalışma kamplarında tutuyor.
Gerici Güney Kore rejimi ve sürüp giden askeri tehdit, Stalinist rejime egemenliğini haklı gösterme olanağı verdi. Kore ordusunun “operasyonel kontrolü” ile ABD, Güney Kore’de 1961 ve 1980’de iki sağcı askeri darbe gerçekleştiğinde onları destekledi.
Kuruluşunun ilk birkaç on yıllında Kuzey Kore planlı bir ekonomi temeli üzerinde, güneyi ekonomik açıdan da geçmeyi, yaşam standartı, okuryazarlık, sağlık ve eğitim oranlarını önemli ölçüde yükseltmeyi başarabildi. Büyük ölçüde kentleşmiş, sanayileşmiş bir ülke haline geldi.
Ancak, tüm Stalinist devletler gibi, yukarıdan aşağıya bürokratik yönetim planlı ekonominin başarılarını zayıflattı ve daha da geliştirilmesi için temel bir engel oluşturdu. Yaklaşık bir milyonluk ordu ve çok sayıda konvansiyonel silahlara sahip olan askeri aygıt, ekonomi için büyük bir yük oluşturuyor.
Sovyetler Birliğinin 1990’da dağılması, Kuzey Kore’yi ucuz ithalattan mahrum bırakarak ekonomiye çok sert bir darbe vurdu. 1995-96 yıllarındaki sel feleketi bu durumu kıtlığa neden olacak şekilde güçlendirdi.
Kim Jong-il liderliği özel çiftçilerin pazarlarının büyümesine izin vermek zorunda kaldı ve 2002’de rejim iki Özel Ekonomik Bölgenin gelişimini ilan etti.
Ülkede hem resmi ve gayriresmi pazarlar hem de özel teşebbüsler büyüdü. 2013’te Kim Jong-Un, ekonomiyi ve nükleer silahları aynı anda geliştirme politikası olan “byungjin hattı” nı açıkladı. Bu, 400 farklı Pazarın açılması iznini öngörüyordu. Bunun yanı sıra, resmi olmayan piyasalar şu anda toplam hane halkı gelirinin yüzde 70 ila 90’ını oluşturuyor. Güney Kore Merkez Bankası geçen ay Kuzey ekonomisinin 2016 yılında% 3,9 oranında büyüdüğünü belirtti, bu, son 17 yılın en hızlı büyümesine denk düşüyor. Bununla birlikte, Seoul National University’de Profesör Byung-Yeon Kim’e göre ekonomi “kriz öncesi ekonomik performansa dönmekten uzak”.
Elbette, Doğu Asya’daki kapitalistler Kuzey Kore’nin ucuz emeğini kullanmak için pek hevesliler.
Kuzey Kore’de tüm toplumsal düzeylerde işçilerin gerçek demokratik kontrolü ve yönetimi sadece planlı ekonominin tam potansiyelinin gerçekleşmesini sağlayabilir. Bu, despotik Kim Jung-un rejimini devirmeyi, kapitalizme ve emperyalizme karşı yürüttüğü mücadedeleyi Güney Kore işçi sınıfıyla ilişkilendirmeyi gerektirir.
Trump, Kuzey Kore’nin nükleer hırslarına karşı tavır takınsa da, Kore yarımadasına 1958’de nükler silahları sokan ABD’dir, ta ki Sovyetler Birliği dağılarak oradan geri çekilene dek. 1991 yılından bu yana ABD, Güney Kore hava sahasında nükleer düzenli olarak bomba yüklü uçuşlar düzenledi ve nükler silah taşıyan ABD denizaltıları sık sık çevre sularda yelken açmakta. ABD ayrıca Güney Kore’de muazzam bir ‘konvansiyonel’ askeri güç bulunduruyor.
Nükleer kapasite (kabiliyet)
Buna karşılık olarak, Kuzey Kore nükleer kapasitesinde uzun bir yol kat ederek ilk orta menzilli füzeleri 1992’de ve ilk uzun menzilli roketi de 1998’de test etti. ABD süper gücünü müzakerelere zorlamak için nükleer silah tehdidini ve büyük konvansiyonel cephanesini kullandı. Rejim, çöküşü önlemek için ekonomik imtiyazlara gereksinim duydu ve Kore Savaşı’ndan bu yana ABD tarafından dayatılan stratejik kuşatmanın sona ermesi arayışına girdi.
ABD başkanı Bill Clinton, “aslında Kuzey Kore’ye saldırmak ve reaktörlerini yok etmek için planlar hazırladık ve onlara, nükleer programlarına son vermedikleri sürece, saldırıda bulunabileceğimizi söyledik” demişti. Fakat, ABD’nin emperyalizminin gözünün içine bakan çıplak veriler –100.000 kadar Amerikalıyı kapsayan bir milyon ölü ve trilyonlara mal olacak adada çıkacak bir savaş- ABD politikasında bir değişimesine ve Kuzey Kore ile “mutabık kalınan bir çerçeve” için pazarlık etmeye götürdü.
Anlaşmaya göre, Kuzey Kore nükleer silah programını askıya alacak, ABD petrol, gıda ve elektrik üretmek için iki adet (plütonyum-üreten olmayan) ‘hafif su reaktörü’ yapımı şeklinde ekonomik yardım sağlayacak ve ABD “siyasi ve ekonomik ilişkilerin tam olarak normalleştirilmesi” yönünde hareket edecekti.
Anlaşma ile, Kuzey tüm plütonyum tesislerini sekiz yıl (1994-2002) boyunca dondurdu ve füzelerini aşamalı olarak kaldırma yönünde bir yol izledi. Ancak ABD, sözlerini hiç yerine getirmedi ve Kuzey Kore’nin nükleer silah politikalarını gizlice yenilemesine neden oldu.
Bununla birlikte, Güney Kore’deki kapitalist sınıfın büyük bir kesimi, çöküşünü ve kitlesel bir mülteci krizini önlemek için güçlü bir biçimde Kuzey ile bir anlaşma taraftarıydı. Bu, Haziran 2000’de Kuzey ve Güney rejimleri arasında bir zirve toplantısıyla sonuçlandı.
Ancak şahin George W. Bush yönetimi, Çerçeve Sözleşmeyi bir kenara attı ve Kuzey Kore ile görüşmelerkoptu. 2002 yılında yaptığı “Ulusun Durumu” adlı rezil konuşmasında, Kuzey Kore’yi “şer ekseni”nin bir parçası olarak ilan etti.
Yine de 2003 yılında Kuzey ve Güney Kore, ABD, Rusya, Çin ve Japonya arasında “Altı Taraflı Görüşmeler” başladı. Kuzey Kore’ye, nükleer silahlar programına devam etmeme yönündeki taahütüne karşılık ekonomik yardım sağlanacaktı. Temmuz 2007’de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, Yongbyon plütonyum üreten reaktör ve nükleer yakıt fabrikasının kapandığını doğruladı.
Bununla birlikte, Kuzey Kore ile ABD arasındaki karşılıklı şüphe ve güvensizliğin aşılmaz olduğu kendini gösterdi; nükleer programı hakkında bitmek bilmez bilgi talebi Kuzey Kore’yi kızdırırken ABD, Kuzey Kore’nin gizli bir uranyum zenginleştirme programını sürdürdüğünü iddia etti.
Savaşa karşı bir söylemin vurgulanmasına ragmen Obama yönetimi altında, Kuzey Kore politikasında önemli bir değişiklik olmadı. Agresif, pervasız Trump yönetiminin göreve gelmesi ile bir kez daha tehlikeli gerginliklerin ortaya çıkmasına yol açtı.
ABD emperyalizminin sınırlı seçenekleri
Ancak Trump daha önceki ABD başkanlarıyla aynı sınırlı seçeneklerle karşı karşıya, hatta bunun da ötesinde, Kuzey Kore bu arada nükleer başlıklı füzelere sahipmiş gibi görünüyor (Pyongyang’ın Amerikan anakarasına ulaşacağını iddia ettiği).
Trump’ın eski sağ danışmanı Steve Bannon Beyaz Saray tarafından kovulmadan kısa süre önce, ABD ve Kuzey Kore arasındaki ilişkileri Çin ile ABD arasında “ekonomik bir savaşın ” vekâleti olarak nitelendirdi. Bannon, Kuzey Kore’nin nükleer ve füze programlarını durdurmak için “hiçbir askeri çözüm” bulunmadığını ağzından kaçırdı.
American Prospect dergisine (16 Ağustos) “Unut gitsin,” dedi. ” Seul’de yaşayan on milyon insanın konvansiyonel silahlarla ilk 30 dakika içerisinde ölmeyeceğini gösteren denklemin parçasını çözene kadar, neden bahsettiğinizi bilmiyorum, burada askeri bir çözüm yok, bizi yakaladılar. ”
Kuzey ve Güney arasındaki sınırda sıralanmış devasa topçu birlikleriyle, askeri analistlerin tahminine göre, çatışmanın ilk birkaç gününde Seul’de 100 bin kişi ölebilir. Ve ABD’nin bir askeri saldırısının Kuzey Kore’nin nükleer programlarının tüm gizli kısımlarını imha edebileceğinin garantisi de yok.
Birçok eski – yeni ABD yetkilisi Bannon ile aynı görüşü paylaşılıyor. Eski Kuzey Kore nükleer müzakerecisi Joel S. Wit “kesinlikle haklı,” dedi. “Bu [bir ABD ilk saldırısı] inandırıcı bir tehdit değil ve 1990’lardan beri gerçekten olamadı. Biz inandırıcıymış gibi davrandık, ama gerçekten değil. ”
Financial Times, 5 Eylül’de yayınlanan bir yazıda açıktan, “Dünyanın, nükleer silahlı bir Kuzey Kore ile yaşamaktan başka çaresi bulunmadığını açıkça belirtti. ABD … bu gerçeği felaket riskleri almadan değiştiremez” deniyor.
Güney Koreli Cumhurbaşkanı Moon Jae-in Ağustos ayında benzer yorumlarda bulundu: “Güvenle, Kore Yarımadası’nda bir daha savaş olmayacağını söyleyebilirim.”
3 Eylül Kuzey Kore’nin bomba denemesinden sonra Trump, Güney Kore’yi “yumuşama” ile suçlayarak ABD-Güney Kore’nin serbest ticaret anlaşmasını sürdürme konusunda şüphesini dışa vurdu -Beyaz Saray’ın bir süre sonra geri adım attığı son derece provokatif bir demeç.
Büyük protestoların ardından göreve gelmiş olan Moon Jae-in, sağ kanat selefini görevden alması için iç baskıyla yüz yüze. O, Kuzey Kore ile uzlaşmayı teşvik etmek için baskıcı güvenlik yasalarını kaldırmayı ve Seoul’ün daha bağımsız bir Amerikan dış politikası benimseyeceğini vaddetmişti. Moon Jae-in, daha fazla ABD füzesi almaya razı olmak için yoğun baskı altında bulunduğu halde hükümetinin kendi nükleer silah programını geliştirmeyi düşünüyor olduğu bilgisi geliyor.
İstikrarsız ve tehlikeli
ABD’nin bir “ilk saldırı”sına karşı duran ezici verilere rağmen, durum iki öngörülemeyen lider, Kim Jong-Un’un ve Donald Trump’ın işin içinde bulunmasından dolayı, istikrarsız ve tehlikeli olmayı sürdürüyor. New York Times, Trump’ın “tasarı veya yanlış hesap savaşa yol açmadan önce”, Kim Jung-Un ile görüşmeler başlatması gerektiğini söyledi. Yanlış hesaplanmış “taktik” askeri eylemler ve karşı karşıya gelmeler ya da “kaza”lar daha geniş ve yıkıcı çatışmalara dönüşebilir.
Beyaz Saray, Kuzey Kore ile nasıl başa çıkmayı düşündüğü konusunda çelişkili ifadeler yayınladı. Bu, sadece Trump başkanlığının istikrarsız karakterini değil, ABD’de egemenler içindeki yoğun tartışmalar ve bölünmeleri de yansıtıyor.
ABD müesses nizamının kadroları daha agresif eylemler konusunda akıl veriyor. Gung-ho’nun bir başyazısında, Wall Street Journal, Güney Kore’ye nükleer silahların konuşlandırılması çağrısında bulunarak Kuzey Kore seçkinlerini “kaçmaları ya da bir iç darbe sahnelemeleri” için cesaretlendirdi. Pyongyang’a karşı bir silah olarak kullanılması için kitlesel açlığa neden olacak gaddarca bir çağrıda bulundular: “hükümeti düşürmek için gıda yardımı vermemek normalde ahlaka aykırı olabilir, ancak Kuzey Kore istisnai bir durum”. (WSJ, 5 Eylül 2017)
Kore yarımadasında silahlı bir çatışma, dünyanın her tarafında devasa savaş karşıtı ve emperyalizm karşıtı protestolara, hatta devrimci hareketlere bile neden olur; en önce de Trump yönetimine karşı nüfusun büyük bir bölümü tarafından derin nefret duyulan ABD’de.
Bu hafta Güney Kore’de yeni ABD füzelerinin konuşlandırılmasına karşı protestolar meydan geldi. Güney Kore işçi sınıfı, militarizasyona karşı gurur verici mücadeleler kaydetti ve kitlesel hareketlerle önceki askeri diktatörlükleri devirdi.
Uzun vadede ABD, büyük bir olasılıkla Kuzey Kore ile nükler silahlı Kuzey Koreyi “kapsamasına” çalışacak bir çeşit anlaşmaya varmak içinmüzakerelere girme seçeneğiyle karşı karşıya kalacaktır. Washington Post, ABD ve Kuzey Kore’nin “son aylarda daha sağlam müzakereler başlatmak için kullanılabilecek sessiz bir diplomatik kanal” bulduklarını bildirdi.
Bununla birlikte, bölgede uzun vadeli barış ve istikrarı garantilemek için tek yol, Trump yönetiminin saldırganlığına, Kore yarımadasının militarizasyonuna ve dünya çapındaki tüm nükleer silahların atılmasına karşı olan güçlü bir uluslararası işçi sınıfı muhalefetinin geliştirilmesidir.
Buna bağlı olarak, Kore yarımadası, bölge ve ABD genelinde işçi sınıfı tarafından toplumu kökten değiştirecek – üretimin kâr için değil insan ihtiyaçları için yapıldığı- bir mücadele; Kore’nin hakiki bir sosyalist temelde birleştirilmesi ve bölgede gönüllülük temelinde eşit sosyalist bir federasyon oluşturulması, sınıf sömürüsünü ve savaşların sona ermesini sağlayacaktır.
9 Eylül 2017