Paul MURPHY: Sosyalist Ortadoğu Konfederasyonu tek çare

Views 515
Okuma Süresi7 Dakika

 

Dicle Haber Ajansı 9 Ağustos’ta CWI’ın (Committee for a Workers International/İşçi Enternasyonali Komitesi) İrlanda seksiyonu olan Socialist Party üyesi Paul Murphy ile yapılan bir röportajı yayınladı.  

  

İrlanda Parlamentosu üyesi ve Avrupa’nın eski parlamenterlerinden Paul Murphy, Avrupa solunun DAİŞ ve emperyalizm karşısındaki tutumunun zayıf olduğunu belirterek, “Sosyalist Ortadoğu Konfederasyonu”nun haklar açısından tek çıkış yolu olduğunu söyledi. Murphy, Kürtlerle dayanışma mesajları vererek, Rojava deneyiminin halklar açısından umut vaat ettiğini söyledi. PKK’ye yapılan son saldırılara da tepki gösteren Murphy, ABD’nin bu operasyonlara onay vermesinin “sinsice” bir yaklaşım olduğunu söyledi.

İrlanda Parlamentosu’nun Sosyalist Parti ve eski Avrupa Parlamentosu üyesi Paul Murphy, Ortadoğu ve bölgede yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. ODTÜ Tarih Bölümü Mezunu Selami Aslan ile konuşan Murphy, ayrıca Kürt sorunu ve Kürtlere yönelik de önemli değerlendirmelerde bulundu. Gazze’deki direnişte yer aldığı için İsrail cezaevlerinde kalan ve Gezi direnişine katılan enternasyonalist bir devrimci olarak bilinen Murphy, aynı zamanda Ortadoğu’yu yakından takip ediyor.

Karşı-devrimci müdahale ile devrim mecrasından saptırıldı

Murphy, Ortadoğu yaşanan gelişmelerin, Arap Baharı, Gezi Direnişi ve Rojava Devrimi’nin “bölgede uçtan uca milyonların umutlarını yükselttiği, emekçilerin, gençlerin ve ezilenlerin Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki sömürü ve tiran düzenine karşı başkaldırması için moral ve güvenlerini artırdığını” söyledi. Özellikle Arap coğrafyasında ortaya çıkan “hak arayışlarının” daha sonra devreye giren “karşı-devrimci grupların müdahalesiyle” mecrasından saptırıldığını belirten Murphy, “Şimdilik karşı-devrim, farklı formlarda, Irak, Libya, Yemen ve Suriye gibi ülkelerde yoğun bir şekilde görülmektedir” dedi. Murphy, yeniden devrimci dinamiğin baskın çıkabileceğine yönelik beklentisini dile getirdi.

IŞİD uygulanan politikaların sonucudur

Murphy, IŞİD’in bölgede ortaya çıkmasında ve palazlanmasında Amerika’nın Irak İşgali sonrasında uyguladığı politikaların etkisinin olduğunun altını çizdi. “Emperyalist gruplar ve bölgedeki işbirlikçilerinin gerici ve cihatçı kuvvetleri silahlandırarak ‘ateşle oynama’ konusunda tarihsel olarak uzun bir kara listeleri mevcuttur” diyen Murphy, şöyle devam etti: “Aynı zamanda IŞİD bu emperyalist kalıntının güdülemesiyle oluştu ve batılı grupların bölgedeki sinsi oyunlarının bir göstergesidir. Öyle bir oyun ki; bölgede yaşayan kitlelere halen büyük bedeller ödetiyor. Sonuç olarak, kapitalist kriz Orta Doğu’da, Kuzey Afrika ve ötesinde, Batı’da dahi, kitlesel işsizliğe ve yoksulluğa, milyonlarca Arap gencin toplumsal umutsuzluk ve öfke dolu geleceksiz nesiller olmasına sebep oldu. Eğer sol bu meseleleri kökten çözmek için çabalarını katbekat arttırmazsa ve kitleleri ilerici, mezhepçilik-karşıtı ve anti-kapitalist bir bayrak altında örgütlemezse, IŞİD ve benzeri aşırıcı gruplar için örgütsüz her birey birer yem olacaktır.”

IŞİD korkusu ile amaçtan sapılıyor

Batıda IŞİD saldırıları gerekçe gösterilerek yaşanan “ayrımcılık ve ırkçılığa” da tepki gösteren Murphy, insanların terörist saldırılardan korktuğunu ancak bu saldırıların “şiddetli askeri maceralarla yanıtlamanın”, bazı İngiliz milletvekillerinin “Suriye’yi bombalamayı önermesi” gibi önerilerin amaçtan sapmayı ifade ettiğini söyledi. Murphy’nin Suriye, Kürt sorunu, IŞİD, konusundaki değerlendirmeleri şöyle:

Avrupa Solu ya emperyalizme odaklanıyor ya da IŞİD’e merhamet gösteriyor

“(Avrupa Solunun IŞİD konusundaki tepkileri) Avrupa Solu’nun tepkileri karışık oldu. Bu özellikle bölgedeki durumun karmaşıklığından ve kısmen solun siyah-beyaz şeklindeki usavurumundaki hatalardan, farklı kategorilerle düşünememesinden kaynaklanmaktadır. Bölgedeki kitlelerin IŞİD’e, herhangi bir mezhepçi gruplanmaya, emperyalist müdahaleye, yerel elit yönetime, diktatörcü rejime ve mezhepçi din gruplarına karşı örgütlenmesine dayanan bir şekilde bağımsız bir işçi sınıfı çözümünü tartışmalıdır. Bu bahsettiğim noktaları (örneğin, emperyalist devletlerin IŞİD karşıtı görünen manevralarına yakın durarak veya alternatif olarak, batılı emperyalistlerin askeri müdahaleleriyle ilgili yapılan bazı eleştirilere odaklanıp IŞİD benzeri aşırı mezhepçi gruplara karşı sessiz ve merhametli yaklaşarak) açıkça ele almayan bir Avrupa solu eylem programı herhangi bir etkin seferberlik hareketinin devingen bir enerji yaratmasını daha da zorlaştıracaktır.

(Kürtlere bakış açısı) Uluslararası Emekçiler Komitesi [İşçi Enternasyonali Komitesi], Kürtlerin ve bölgedeki diğer baskı altındaki insanların gerçek özgürlük, toplumsal bağımsızlık ve kendini kaderini tayin mücadelelerini desteklemektedir. Bizim görüşümüze göre, istemli şekilde oluşturulan bir sosyalist Orta Doğu Konfederasyonu, her kesime -özellikle her devletteki her azınlığa- eşit haklar tanıyarak, bölgedeki bütün toplulukların geleceklerini ve yaşadıkları sınırları tayin etmelerini sağlardı. Bizim görüşümüze göre, sıradan emekçi Kürt sınıfların ahlaksız ve yoz Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminden daha çok Arap emekçilerle ortak çıkarları vardır. Bu tip liderlerin ekonomik ve stratejik iktidarları ahlaksız, küçük bir kapitalist grubun elindedir. Öyle bir kapitalist grup ki; Irak Kürtleri yoksulluk içerisinde kıvranırken, Kürt Bölgesel Yönetimi’nin kaynaklarını büyük, çok-uluslu şirketlere satarak kendisini paraya boğmaktadır. Bu tip bir ‘özgürlük’ çoğu Kürt’ün arzuladığı bir özgürlük değil. Özgürlük, insanların yaşam koşullarını daha iyiye taşıyacak, bütün baskılara ve ekonomik sömürüye son verecek bir projeden kopuksa, anlamsızdır. Bu nedenle, Rojava’daki başlangıç, henüz sınırlı ve savaş koşullarında yapılmış olsa da, çok anlamlıdır.

YPG’nin özgürleştirdiği alanlar umut vericidir

Örneğin, YPG saflarındaki kadın mücadelecilerce ele geçirilen yer çoğu insan için umut verici olduğu kadar cihatçı savaşçılar için de bir o kadar korkunç bir tehdit olmuştur. Bizim görüşümüze göre, Kürt toplumu uzun süredir yadsınan kültürel, dilsel ve demokratik haklarını talep etmeleri, genel kitlesel varlıklarını sorgulamaları ve bütün topluluklardaki uluslararası emekçi sınıfların ve yoksulların desteğini alacak çağrılar yapmaları için daha da cesaretlendirilmelidir. Kritik olarak düşünürsek, bu net bir şekilde emperyalistlerin politik ve uzlaşmacı yaklaşımlarının reddini gerektirir ve ne yazık ki son süreçte ancak gerçekleştirilmiştir. Emperyalistler defalarca kez Kürtlerin çıkarlarının yanında olmadıklarını gösterdiler ve bunun ötesinde düzensiz havadan bombalama taktikleriyle sivilleri öldürmeye devam etmekteler.

Avrupa solu Kobanê’yi desteklemekte yetersiz kaldı

Kürt Diasporası’nda, sol gruplar ve sıradan pek çok genç ve emekçi için Kobanê’deki direniş bir ilham kaynağı olmuştur ve IŞİD’in azgın tavırlarıyla bir nevi yenilmez olduğu düşüncesi (YPG’nin başarılarıyla) yerle bir edilmesine katkı sunmuştur. Avrupa’da, boydan boya, Kobanê’deki mücadeleye destek gösterileri ve protestoları düzenlendi. Bu eylemlerde İşçi Enternasyonali Komitesi üyeleri aktif görevler üstlendi. Ancak, dayanışmanın limitleri olduğunu da kabullenmek gerekiyor. Limitler kısmen Avrupa solunun ve sendikal birliklerinin zayıflıklarından kaynaklanmaktadır.

YPG dışındaki oluşumlar güven vermiyor

PYD ve onun askeri birlikleri YPG ve YPJ’nin dışında, kuzeyde farklı renkte daha pek çok askeri grup mevcut, ama bu diğer grupların çoğu aslında cihadist bir ajandayla hayat bulmuştur veya sıklıkla FSA’nın (Özgür Suriye Ordusu) yoz kalıntılarıdır. IŞİD’e karşı Amerika’nın liderliğindeki büyük koalisyona tamamı 62 ülke katıldığını beyan etti, ama bu koalisyon sadece kağıt üzerindedir. Gerçekte çelişki ve çatlaklarla doludur ve birleşik bir stratejiden yoksundur. Hatta sürekli cihatçı grupları silahlandıran ve finanse eden Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkeleri de içermektedir. Şam ve Bağdat’ta var olan rejimlerin ötesinde, İran tarafından desteklenen din-tabanlı milisler (özellikle Şii olanlar), Lübnan’da Hizbullah, dışarıdan bölgeye akan yabancı gönüllüler ve zorla tutulan savaşçılar da mevcuttur.

‘Türkiye’nin PYD karşısındaki tutumunu reddetmeliyiz’

Ek olarak, Türkiye’nin PYD’nin kana susamış bir avuç etnik temizlik aracı olduğuna yönelik propagandasını reddetmeliyiz. PYD bugüne dek geleneksel Kürt tabanından farklı geniş bir kitle desteğine erişememiştir bunu görmeliyiz. Bu nedenle, Kürtlerin yaşamadığı bölgelere tesir etmenin ciddi sorunlara meydan verme olasılığı vardır.

Rojava’da sosyalist bir düzen kurulmalıdır

Rojava’da tecrübe edilen kantonlar Kürtlerin kendini [kaderini] tayini yolunda atılan gerçekten önemli bir adımdır. Ama çok sorun var ve -uygulanabilir bir alternatif olacaksa kantonlar- bu sorunlar ele alınmalıdır. Birinci olarak, kapitalizm yerli yerinde işlemeye devam ederse, bütün bu yapılanlardan pozitif bir sonuç elde edilmeyecektir. Bu nedenle Rojava’daki kitlelerin mücadelelerini ekonomik düzleme itmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Bu, üretim alanlarını ele geçirerek, her toprak parçasını toplumsallaştırarak, açık ve net bir sosyalist projeyi savunarak ve emekçilerin mücadelesini uluslararası düzlemde -özellikle bölgeye komşu İran, Irak ve Türkiye gibi ülkelerde- teşvik ederek ve destekleyerek başarılabilir. İkinci olarak, Rojava’daki mücadele mümkün olduğunca geniş ölçekte ve -kararların her düzeyde bütünüyle şeffaf alındığı- demokratik bir şekilde örgütlenmelidir. Güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre, Rojava’daki yaygın kurulların ve yerel komitelerin demokratik işlemediği zamanlar olmaktadır. Demokratikleştirme, komiteler içerisindeki temsilcilerin sistematik seçim ve gerektiğinde görevden alma ilkelerine tabi tutulmasıyla mümkün olacaktır.

‘IŞİD’e değil onunla mücadele edenlere saldırılıyor’

(Türkiye’nin PKK’ye yönelik saldırıları) IŞİD’in dehşetinin ne anlama geldiği Suruç’ta gerçekleştirilen bombalamayla barbarca gözler önüne serildi. Kobanê’deki insanlarla en üstün dayanışma duygularıyla harekete geçen 32 genç sosyalist öldürüldü. Bu gençlerin katledilişleri IŞİD’in en alçak gerici ideallerinin bir dışavurumudur. Ancak Türkiye Yönetimi’nin de eline kan bulaştı: Devletin bir parçasının IŞİD’le gizli bir anlaşma yapmış olma olasılığı yüksek ve devlet ayrıca, bir bütün olarak, IŞİD’e saldırmayarak IŞİD’in Kürtlere saldırılarına göz yumdu. Türkiye Yönetimi’nin reaksiyonu tamamen sinsice olmuştur. Katledilen gençlerle dayanışma halinde gösteri yapanlara Türk Polis Örgütü saldırıda bulundu. Şimdi ise, baskı altında kalan ve bir şey yapıyormuş gibi görünmek isteyen Erdoğan, Amerika’nın da zorlamasıyla, IŞİD’e karşı savaşa katılacağını ortaya atmaktadır. Bunun için de Amerika’ya İncirlik hava üssünü açmakta ve Türk uçaklarını da IŞİD’e karşı saldırıya katmaktadır. Aslında, PKK’ye daha fazla darbe indirmesini sağlayan, HDP’yi Türkiye’de önemsizleştirmesini amaçlayan ve can attığı genel çoğunluğu eline geçirmesi için zemin hazırlayan bu fırsatı kullanmaktır. Erdoğan IŞİD’e saldırı gerçekleştirileceğini açıklarken, PKK kampları ağır bombardımana tutulmuştur. Bütün olanlar ise, popüler bir propaganda olan terörizmle savaş adıyla etiketlenmektedir. Burada açık olan şu ki; terörist olan Erdoğan’dır! Gerçek, Türkiye Yönetimi’nin Kürt zaferi yerine IŞİD’in zaferini tercih etmesidir. Amerikan emperyalizminin hikayedeki rolü de oldukça sinsicedir. Bir yandan, IŞİD’i ana düşman görmektedir ve onu alt etmek için gerçekte Suriye’deki Kürt güçlerine yaslanmıştır. Diğer yandan ise, NATO müttefikliğinden dolayı ve hava üssünü kullanmak için Türkiye’nin PKK’ye yaptığı saldırıları görmezden gelmektedir. Bu, ne Kürtlerin ne de dünyadaki başka ezilen halkların emperyalizme bel bağlamaması gerektiğini ispatlamaktadır.”

 

Röportajın aslı: http://www.diclehaber.com/tr/news/content/view/468710

Previous post Sosyalist Alternatif’in İkinci Sayısı Çıktı
Next post YUNANİSTAN: “Halk Birliği” ne için mücadele ediyor? |RÖPORTAJ