Milliyetçiliğe, Savaşa, Doğalgaz Sondajına Hayır!
Sosyalist Alternatif (ISA Türkiye), Xekinima (ISA Yunanistan), NEDA (ISA Kıbrıs) ortak bildirisi
Doğu Akdeniz deniz tabanındaki hidrokarbon yataklarının keşfi, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’ın egemen sınıflarının rekabetine bir başka boyut daha ekliyor. Aylardır devam eden bugünkü kriz, gerek ne kadar sürdüğü, gerekse getirdiği tehlikeler açısından 1974 savaşından bu yana yaşanan en kötü krizdir.
Rum ve Kıbrıs hükümetleri açık deniz arazileri belirlediler ve hidrokarbon arama ve kullanımı için büyük çok uluslu petrol şirketleriyle sözleşmeler imzaladılar. Bu, nesnel olarak, bölgedeki doğal “kaynakların” sömürülmesinin dışında kalan tek büyük rakip olan Türk egemen sınıfını ekonomik ve jeopolitik olarak köşeye sıkıştırdı. Erdoğan rejimi şiddetle tepki vermek zorundaydı – ancak bu, Rum ve Kıbrıs hükümetlerinin tamamen hafife aldığı bir faktördü.
Öte yandan Erdoğan hükümetinin tepkisi, Libya’da, daha önce Suriye’de vb. askeri müdahalelernin ortaya çıkardığı gibi, daha geniş bölgede zaten büyük gerilimlere neden olan Neo-Osmanlı özlemlerinin bir parçasıdır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) ilan edilmesinden bu yana, Türk savaş gemileri Doğu Akdeniz’deki Türk sondaj gemilerine eşlik ediyor. Türkiye ile Libya arasında MEB ilanına cevaben Yunanistan ile Mısır arasında MEB ilanının ardından Türk savaş gemilerinin Kastelorizo adası etrafındaki denizlere konuşlandırılması ve ardından Yunan savaş gemilerinin konuşlandırılması izledi. İki filo günlerce “parmakları tetikte” yüz yüze kaldılar. Alman medyasına (Die Welt) göre Erdoğan, bir Yunan gemisini batırma veya bir Yunan uçağını düşürme olasılığını tartıştı, ancak generalleri tarafından durduruldu.
Doğu Akdeniz şu anda gezegendeki en büyük deniz kuvvetleri yoğunlaşmalarından birini yaşıyor: Yunan ve Türklerin yanı sıra Amerikan, Fransız ve Rus uçak gemileri ve savaş gemileri, Türk karşıtı bloğu oluşturan kuvvetler arasında deniz ve askeri tatbikatlar ve İsrail, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yanı sıra Yunanistan, Kıbrıs ve Fransa da hüküm süren aşırı gerilimin resmini çiziyor.
Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs hükümetleri, COVID 19 salgını ve beraberinde getirdiği ekonomik krizden çok etkilenmelerine rağmen, sağlık ve halklarının refahı ve korunması için para harcamak yerine, yeni bir silahlanma yarışına giriştiler.
Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung’a göre, Türk hükümeti 2019’da askeri harcamaları 20 milyar dolara çıkardı ve bu da Türkiye’nin GSYH’sinin % 7,8’ine denk geliyor. Aynı zamanda, Yunanistan önümüzdeki birkaç yıl için 10 milyar € (yaklaşık 12 milyar $) değerinde yeni büyük silah paketleri için pazarlıklara başladı. Küçük Kıbrıs ekonomisi ABD ambargosunun kaldırılmasının ardından yeni ve daha gelişmiş askeri teçhizat almaya hazırlanıyor.
Her üç ülkenin insanlarında da büyük bir endişe hakim. Yakın zamanda yapılan bir ankete göre, hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da gelişen kitlesel “vatansever propagandaya” rağmen, Türklerin sadece %35’i ve Yunanlıların %46’sı ülkelerinin savaş verebileceğine inanıyor. Kamuoyunun hükümetlerinin dahil olduğu sürekli savaşa “alıştığı” Türkiye’de bile, nüfusun % 60’ı Yunanistan ile olası bir savaşa karşı ve yalnızca %31’i böyle bir savaşın olabileceğini düşünüyor.
Yunanistan ve Kıbrıs’ta AB ve NATO’nun on yıllardır süren krizin ve ulusal gerginliğin hafifletilmesine yardımcı olabileceği yanılsaması da gün geçtikçe azalmaktadır. Nüfusun büyük kesimleri için, NATO ve AB ülkelerinin kendi çıkarlarına hizmet ettiği ve aslında, AB içinde de Fransa ve Almanya’nın farklı tutumlarından da anlaşılacağı üzere, genellikle birbirleri arasında çatışma içinde olabileceği daha açık hale geliyor.
Kapitalizm altında, bölgedeki birbiriyle rekabet eden gerçek maddi çıkarlar uzlaştırılamaz. Rum ve Kıbrıslı Rum yönetici sınıfını güçlendiren herhangi bir hareket, Türk ve Kıbrıs Türk yönetici sınıfını zayıflatır ve bunun tersi de geçerlidir.
Ancak Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’taki işçi sınıfı ve gençler için açık olması gereken şey şudur: Egemen sınıflar bu rekabette sayısız hayatı feda etmeye ne kadar istekli olurlarsa olsunlar, bizim ne sondajlardan ne de bunlardan çokuluslu şirketler ve yerel kapitalistlerin elde edeceği kârlardan, ne Ege’de yalnızca savaş durumunda jeostratejik çıkarlara hizmet eden ıssız kayalık adacıklar üzerindeki iddialardan ve elbette ne de Kıbrıs’ın ciddi girişim olmaksızın devam eden bölünmesinden hiçbir kazancımız yoktur.
Tüm bu nedenlerden ötürü,
- Üç ülkede de gelişen savaş ve milliyetçiliğe karşıyız!
- Çokuluslu petrol şirketlerinin karı için doğayı ve barışı feda eden hidrokarbon çıkarımına karşı mücadele ediyoruz.
- Hükümetlerin ve hizmet ettikleri yönetici sınıfların emek karşıtı ve milliyetçi politikalarına karşı Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs’ta (kuzey ve güney) işçi ve gençlerin ortak mücadelesi çağrısında bulunuyoruz.
- Kendi ülkelerimizde emperyalist planlara karşı kapitalizmi yıkmak amacıyla işçi ve gençlerin kitlesel siyasi örgütlerini inşa etmek ve gerçek demokrasi ve özgürlük altında sadece bu üç ülkede değil, tüm Avrupa’da eşitlik üzerinde yükselen sosyalist bir federasyon için mücadele ediyoruz.