Avrupa’daki Covid -19 kriziyle başa çıkmak için Avrupa’daki ülkelerin bir “Eurobond” veya “Corona-bond” çıkarma talebine AB’nin görece zengin ülkeleri olumsuz yanıt verdi. Tüm borçlar silinsin!
Andros Payiatsos, Xekinima – Yunanistan ISA.
“Yazıklar olsun sana. Avrupa için bu bir utanç. Bu sirki hemen durdur. ”
Bu sözler öfkeli bir göstericiden değil, 9 Nisan’da tamamlanan Euro Bölgesi’nin Ekonomi ve Maliye bakanlarından oluşan Eurogroup’un 16 saatten fazla süre anlaşmazlık ve keskin ayrışmalar yaşanan son toplantısında Fransa Ekonomi ve Maliye Bakanı Bruno Le Maire’den geldi.
Le Maire’nin sözleri, Almanya ile ittifak halinde olan Avusturya, Hollanda, Finlandiya gibi üye devletler olan “Kuzey Bloğu”na yönelikti (genellikle “Alman ekseni” terimi ile tanımlanır). Eurogroup’daki bu daha zengin devletler, daha fakir güney ülkelerinin Covid-19 kriziyle başa çıkmak için “Eurobond” veya “Corona-bond” adı verilen özel bir tahvil ihraç etme talebine olumsuz yanıt vermişti.
Her iki ülkenin Başbakanları da dahil olmak üzere İtalya ve Portekiz temsilcileri, geçtiğimiz birkaç hafta boyunca Kuzey ve Güney arasındaki bu son “tartışma” zemini olan Eurogroup toplantısında da bu tutuma benzer öfke ve hayal kırıklığı ifadeleriyle karşılık verdiler.
Avrupa Birliği’ndeki (AB) kuzey ve güney ülkeleri arasındaki ilişkiler hiç bu kadar gergin olmamıştı. Ve sonunda Eurogroup toplantısının bir “uzlaşma”ya ulaşmasına rağmen, AB’deki yeni kriz sona ermekten çok uzak.
On binlerce ölü ve yıkıcı bir ekonomik kriz
“Kuzey” ile “güney” arasındaki bu çatışma, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’nın en derin ekonomik ve sosyal krizinden dolayı patlak verdi. Avrupa şimdi on binlerce ölü ile Covid-19’un neden olduğu küresel ekonomik ve sosyal krizin merkez üssü konumunda. Bu yazı yazıldığı sırada (13 Nisan) dünya çapında resmi olarak 115.000 ölüden 78.500’ü Avrupa’da; 52.000’den fazlası ise Güney Avrupa’nın üç ülkesinde bulunuyor: İtalya, İspanya ve Fransa.
Ekonomik açıdan bakıldığında AB, 2008–9 krizinin iki katı kadar derin olduğu tahmin edilen bir krize sahip olacak – muhtemelen 2020 için GSYH’de % 10’luk bir düşüş gerçekleşecek. Bu ilk tahminlere göre Avrupa, “endüstriyel olarak gelişmiş dünyanın” en sert vurgununu yiyecek.
Kriz, Avrupa’nın güneyini Avrupa’nın kuzeyinden (Britanya dışında) daha kötü vuruyor. On binlerce ölünün yanı sıra, güney Avrupa, üretken ve ekonomik faaliyetlerin kuzey Avrupa’dan daha uzun ve büyük ölçüde kitlesel olarak kapatmak zorunda kaldı. Bu genel durum elbette ulusal sağlık sistemlerinin kuzey Avrupa’ya kıyasla güneyde çok daha zayıf ve yetersiz olması gerçeğiyle bağlantılıdır.
“Dayanışma?” – Aklından bile geçirme
Bu felaketle karşı karşıya kalan Avrupa güneyindeki ülkeler doğal olarak tüm AB ve Euro bölgesinden dayanışma istiyorlar. Böylece, Mart ayının ikinci yarısında, Euro Bölgesi GSYİH’sının toplam % 57’sini temsil eden Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan ve Portekiz de dahil olmak üzere dokuz ülke soruna ortak bir çözüm istedi. Uygulamada önerdikleri, Covid-19 ile mücadeleyi finanse etmek için bir Eurobond (veya “Corona-bond”) yayınlamaktı. Bu, tüm Avrupa Birliği’nin ortak bir kredi vereceği ve daha sonra virüse en çok ihtiyaç duyduğu ülkelerde ve bölgelerde virüsle savaşmak için gerekli fonları yönlendireceği anlamına gelir. Ortak bir Avrupa tahvili, AB’nin ekonomik gücü nedeniyle çok daha uygun borçlanma şartlarına izin verecektir. Bununla birlikte, bu aynı zamanda, üye devletlerin en zenginleri olan Almanya ve müttefiklerinin, salgın hastalığın daha çok etkilediği İtalya ve İspanya gibi daha fakir ülkelerden daha fazla katkıda bulunabilecekleri anlamına da gelecektir.
Bu talebe “Alman ekseni” ve özellikle de kibirli Hollanda Maliye Bakanı Wopke Hoekstra “hayır” dedi. Özünde, daha zengin üye devletler tarafından fakir olanlara “bu sorun sizin sorununuz ve bununla başa çıkmanın maliyetini de siz taşıyacaksınız” denmiş oldu.
Eurobond çatışması
Eurogroup’un 9 Nisan’daki nihai kararı, Euro bölgesinin (ESM, SURE ve Avrupa Yatırım Bankası) çeşitli mekanizmaları yoluyla çıkarılacak 540 milyar Euroluk bir paket oldu: Covid-19 ile mücadeleye 240 milyar Euro tahsis edilecek; işçilerin ve serbest meslek sahiplerinin ücretlerini tamamen veya kısmen tamamlamak için 100 milyar Euro ve küçük ve orta ölçekli şirketlere sübvanse etmek için 200 milyar Euro olacak.
Bu kararla ilgili ilk sorun, paketin çok küçük olmasıdır. Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu’ndaki üst düzey yetkililer, en az 1,5 trilyon Euro çıkarma ihtiyacından bahsetti. Alman hükümetinin, Almanya’daki Covid-19 krizinin sonuçlarına karşı koymak için 500 milyar Euro harcayacağını zaten açıkladığını söyledi. Başka bir deyişle, Almanya, Euro Bölgesi’nin en azından bu aşamada harcayabildiği kadar kendi ihtiyaçları için harcama yapmayı planlıyor.
Bununla birlikte, daha da büyük bir sorun, 540 milyar Euro değerindeki paketin üye ülkelere kredi şeklinde alınmasıdır. Bu, pandemiden en çok etkilenen ülkelerin aynı zamanda kamu borçlarında yeni bir artış olacağı anlamına geliyor. Üstelik AB’de halihazırda en yüksek kamu borcuna sahip ülkeler de bu aynı ülkeler.
2018’in sonunda, İtalya’nın kamu borcu GSYİH’nin % 134.8’i seviyesinde kaldı. Fransa’da kamu borç seviyesi % 98,4, İspanya’da % 97,6 iken Almanya’da GSYİH’nın % 61,9’udur. Portekiz ve Kıbrıs gibi diğer bazı ülkeler için borçların GSYİH’ye oranı % 100’ün üzerinde çok yüksekken, Yunanistan için 2018’in sonunda GSYİH’nın % 180’i civarındaydı.
Covid-19 salgını için kullanılan bu krediler nasıl geri ödenecek? Covid-19 krizini daha derinden yaşayan ülkeler kamu borcunun GSYH’ye en büyük oranına sahip ve en derin ekonomik çöküşle karşı karşıyayken! Tabii ki, kapitalizm her zaman “saç tıraşı (haircut)” adı verilen bazı ülkelerin borçlarının kısmi olarak silinmesi seçeneğine sahiptir. Ancak imkansız olan, tüm borçların kaldırılması, yüksek borçla boğuşan tüm ülkeler için yeni bir başlangıç yapılmasıdır. AB dışında, 80 ülke Covid-19 kriziyle başa çıkmak için IMF’ye kredi çağrısında bulunurken, küresel toplam borç küresel GSYİH’nın % 320’sinde.
Avrupa Birliği başka bir borç krizine gidiyor
Gerçek şu ki; Avrupa, 2010’ların başında yaşanan borç krizinden on yıl sonra, yeni bir kamu borcu krizi ile karşı karşıya.
Kapitalizmin apolojistleri, uluslararası alanda dikkatlerini İtalya’ya çevirmişler ve halihazırda İtalya’nın Euro Bölgesi’nden çıkışı anlamında, “Italexit” üzerine bir tartışma gerçekleşiyor. Bruegel (Brüksel merkezli bir düşünce kuruluşu), İtalyan borcunun bu yıl sonuna kadar GSYİH’nın % 189’una ulaşacağını tahmin ederken, Bloomberg de İtalyan borcunu “saatli bomba” olarak nitelendiriyor. Borcu 2 trilyon Euro’yu aşan İtalya temerrüde düşerse sadece İtalya’da değil, Avrupa’da ve küresel olarak da, büyük bir bankacılık krizine neden olacaktır.
Bu bağlamda, Alman yönetici sınıfı ve müttefikleri krize çok kısa vadeli ve dar görüşlü bir biçimde, üstelik kendi çıkarlarını tehdit edecek şekilde tepki veriyorlar: Oysa, İtalya temerrüde düşerse, bu Almanya için de büyük bir krize yol açacak.
Bununla birlikte, her şeyden önce, Alman yönetici sınıfı ve müttefikleri, İtalya, İspanya, Fransa ve Avrupa güneyindeki emekçilerin karşı karşıya kaldığı felakete karşı genel olarak gerici, ikiyüzlü ve alaycı bir şekilde tepki veriyorlar: Kitlesel işsizlik ve yoksulluğun tüm sonuçlarıyla birlikte, 2008–9 krizinden çok daha kötü olan korkunç bir ekonomik krizle karşı karşıyayken, kendi ölülerini bile gömememe trajedisi.
Kapitalizm temelinde “birleşik bir Avrupa” imkansız
Bu, on yıl içinde AB ve Euro bölgesinin üçüncü büyük krizidir. 2010’ların ilk yarısında Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden çıkışı olan Grexit etrafında bir kriz yaşadık. İkinci krizin odağında, İngiltere’nin AB’den çıkışı olan Brexit vardı. Şimdi işler yine sınıra dayandı. Euro Bölgesi ve AB bu yeni krizi aşmayı başarabilecek mi? Bir veya daha fazla üye devlet ayrılacak mı, hatta AB, Almanya merkezli “kuzey” birlik ve “güney” birlik olarak ikiye bölünecek mi?
Bu krizin nasıl ilerleyeceğini kesin olarak tahmin etmek mümkün değil. Sonunda Alman yönetici sınıfı ve müttefiklerinin uçurumun kenarında olduklarını görünce, daha da kötüsünü önlemek için taviz vermeye çalışacaklarını söylemek mümkün değil.
Ancak açık olan şu ki, küresel ekonominin 2008–9 “Büyük Durgunluk”a girmesinden bu yana, AB ve Euro bölgesi bir dizi krizden geçmekte ve bu devam edecektir. Euro Bölgesi mevcut kriz karşısında “birliğini” koruyabilmiş olsa bile, bu sadece bir sonraki krize ya da ondan sonraki krize kadar yol açacaktır.
Avrupa Birliği kapitalizme dayandığı ve patronların çıkarlarına hizmet etmeye devam ettiği sürece bu krizler onun “kaderi” dir. Kapitalizm temelinde, işçi sınıfının ve yoksulların ihtiyaçlarına hizmet eden bir tür birlik ve dayanışmaya sahip olmak imkansızdır. Avrupa yönetici sınıflarının bazı katmanları tarafından naif olarak önerildiği gibi, (trajik bir şekilde Avrupa solunun bazı katmanları tarafından da önerilmektedir), mevcut Avrupa Birliği için herhangi bir istikrar beklemek ya da daha derin bir Avrupa bütünleşmesi beklemek mümkün değildir.